Türkiye yolun sonuna mı geldi?

05.07.2025 medyascope.tv

5 Temmuz 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. Yine bir cumartesi operasyonu... Bu sefer Türkiye çapında ama İstanbul merkezli yine. Malum, ellerinde bir tane itirafçı iş insanı var. Bu kişi herkes hakkında parça parça ifade veriyor. Ve bu bağlamda Adana, Antalya ve Adıyaman'ın, ilginç bir şekilde üçü de A ile başlayan, üçü de ülkenin güney kısmında yer alan illerin CHP'li belediye başkanları gözaltına alındı. Bunlardan Adana ve Antalya iki dönemdir yapıyorlar ama Adıyaman’da Tutdere’nin, CHP'nin kazanmasıyla bayağı bir sürpriz olmuştu orası, çok önemli bir gelişmeydi. Onun da bir şekilde sandıkta yenemediklerinin intikamını yine yargı eliyle almaya kalkıyorlar. Bu olayın hemen ardından tabii bir şok etkisi yarattı, Zeydan Karalar başlı başına çok önemli bir isim. Muhittin Böcek de öyle. Ama baktığımız zaman burada 19 Mart'takine benzer bir hava yaşandı ilk anlarda. 19 Mart'ta da hemen, tabii ki Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları alınınca, Türkiye'nin bir yolun sonuna geldiği duygusu hakim olmuştu. ‘‘Putin Rusya'sı gibi oluyoruz’’ dendi. Bu konu bayağı bir konuşuldu. Fakat o gün Saraçhane'de yaşananlar işin renginin o kadar da belli olmadığını bize gösterdi. Çünkü şöyle bir şey oluyor; devlet bir operasyon yapıyor yargı eliyle, gücünü gösteriyor, baskı uyguluyor ve biz devlete bakıyoruz aktör olarak ve devletin gücünü görüyoruz. Aslında bu gücün bir anlamda güçsüzlük olduğu gerçeğini geri plana itiyoruz. Çünkü yaşanan o anda gözaltına alınan belediye başkanları, hele Ekrem İmamoğlu, Erdoğan'ın rakibi, tamamen siyasi bir hamle ve devletin gücünü görüyoruz. Ve orada, ‘‘Artık seçim dönemi bitti. Seçimlerin hepsi formalite icabı olacak, Erdoğan ömür boyu iktidarda kalacak’’ üzerinden yapılan bir yığın teori gördük. Fakat aktör olarak sahneye muhalefet partisi ve toplumsal muhalefet girince, gençler girince insanlar biraz toparlanmaya başladılar ve dediler ki; "Ya bir dakika, bakalım, bir şeyler oluyor." Yani olayın, siyasetin tek kişi tarafından yapılmadığını gördük. Siyasette inisiyatifin pekala sokakta halk tarafından alınabileceğini gördük ve zaman içerisinde şunu da gördük: Aslında ülkeyi yönetenler siyaset yapamadıkları için buna başvuruyorlar.
Şimdi 19 Mart'tan sonra yaşananlar, Saraçhane'de üst üste yaşananlar, ardından Maltepe… Sürdürülemez dendi, bayramlar girdi araya. Buna rağmen süren, haftada bir İstanbul'da bir ilçe, hafta sonu Türkiye'de bir il şeklinde giden mitingler bu işin bitmediğini gösterdi. Hep bir yerde biter sanıldı, bir yerde olay yatışır sanıldı. Tabii ki tempo aşağı doğru indi ama hiçbir zaman pes etmedi CHP, bunu sonuna kadar götürdü. Ve kendilerine, bugün Özgür Özel yine söyledi, ahlaksız teklifler yapıldı. O nedir: "Bırakın Ekrem İmamoğlu'nu, gelin Ankara'da siyaset yapın. İstediğiniz gibi grup toplantıları, MKYK'lar, Parti Meclisleri, ona buna sallayın edin ama Ekrem İmamoğlu'nu bırakın." Ve hep bunu dayattılar. Sadece iktidar dayatmadı, iktidar dışı birtakım çevreler de bunu dayatmaya kalktılar. Mesela Nefes gazetesi birdenbire bir manşetle çıktı; "Halk, CHP tabanı ve tavanı sadece Ekrem İmamoğlu ile uğraşılmasından yoruldu" gibi bir şey, tam hatırlamıyorum ama böyle bir şey söyledi. Belli ki bu bir irade gösterisiydi ve burada yapılmak istenen Özgür Özel'in Ankara'da kalması. Çünkü siyasi iktidar yapmak istediklerini yapmada güçlü bir muhalefeti hiçbir zaman hesaba katmıyor. Muhalefeti kendi çizdiği sınırlar içerisinde tutmak istiyor. Muhalefetin bir aksiyoner değil reaksiyoner olmasını istiyor. Halbuki 19 Mart'ın ardından tam tersi oldu. Erdoğan zor durumda kaldı ve hala o zor durumda kalması devam ediyor. Şimdi bugün yine aynı olayı yaşıyoruz. Sabah bakıldı ki yine büyük operasyon, üç tane, ikisi büyükşehir birisi il belediye başkanı alınıyor ve yine aynı şeyler geldi. İşte zaten bir süredir dillendirilen ‘‘Türkiye'de artık seçimle bu işler değişmez. Türkiye artık bir rejim değişikliği yaşıyor. Artık bu seçimli otokrasiden başka bir yere doğru evriliyor’’ tespitleri yine gündeme geldi. Yine çünkü aynı şey yapıldı. Yine iktidarın, Erdoğan'ın tek aktör ya da başat aktör olduğu fikrinden hareket edildi.
Sonra Özgür Özel saat 15.00’te Parti MYK'sını topladı ya da MKYK, artık adının ne olduğunu karıştırıyorum. Topladı üst yönetimini. Yarın da Parti Meclisi toplanıyor, biliyorsunuz. Akşamki Amasya mitingi iptal edilmedi mesela. Buradan görüyoruz ki öyle geri adım atma yok. Ve Özgür Özel'in konuşmasının içinde bu itirafçı ve iftiracı — artık nasıl isterseniz — kişi hakkında söylediklerini bir kenara bırakırsanız konuşmanın tamamı sandık üzerine, bu milletin sandıktan vazgeçmeyeceği üzerine ve bir meydan okuma, Erdoğan'a meydan okuma: "korkak" dedi, "Allah’ın korkağı" dedi Erdoğan'a. Bir meydan okuma ve daha önemlisi onun tekliflerini kabul etmeyeceğini ısrarla vurguladı. Yani olay aslında bir rejim dayatması. Tabii ki böyle şeyler var; ama bugünün meselesi, başlığa dönecek olursak, daha Türkiye yolun sonunda değil. Yani ‘‘Her şey bitti artık. Partilerin, muhalefetin, şunun bunun anlamı yok’’ gibi kötümser şeyleri yapmanın anlamsız olduğunu Özgür Özel'i dinlediğinizde bir kere daha görüyorsunuz. Tabii şunu diyenler olacak: "Ne yapabilir CHP?" CHP şu haliyle yapabileceği her şeyi yapmaya çalışıyor. Sürekli ayakta ve Ankara'da değil. Ankara'ya hapsolmuş bir CHP 19 Mart'tan beri yok. Ve Özgür Özel onu özellikle vurguladı: "Biz böyle olmayacağız. Biz sizin istediğiniz muhalefet olmayacağız" dedi. Yani "cici muhalefet" denirdi bir zamanlar buna. "Cici muhalefet olmayacağız biz" dedi. Hatta şunu söyledi, o çok çarpıcıydı: "Biz kimseyi sokağa çağırmıyoruz. Ama sokağa çağırırsak sen de — Erdoğan'a söylüyor — Mısır'daki gibi televizyondan izlersin." Yani bir yanda devleti yönetenlerin elinde birtakım güçler olabilir; ama öte yanda muhalefet de kendi elinde birtakım güçler olduğunu biliyor ve bu kartları şu anda kullanmıyor. Benim anladığım o. Çünkü bu sabahki olayın ardından bazı insanlar, sosyal medyada gördüğüm kadarıyla, CHP'nin hızlı bir şekilde sert bir cevap vermesini beklediler, yani o belki Özgür Özel'in söylediği "sokağa çağırırsam görürsün"ü şimdi yapmasını istediler ama anladığım kadarıyla onu şimdi yapmıyor CHP. Bunu bir tuzak olarak görüyor olabilir, ama diğer yandan teslim de olmuyor.
Şu haliyle baktığımız zaman yolun sonunda değiliz. Türkiye'nin önünde bir yol var ama bu yol sadece ve sadece ülkeyi yönetenler tarafından belirlenmiyor, burada aracı sadece onlar kullanmıyor. Dolayısıyla bu kadar iktidara güç atfetmek… Tabii ki iktidarın elinde bir güç var. Özgür Özel de söyledi; "Ben kimseyi belediye başkanlığından alamam. En fazla partiden atabilirim" dedi. Tabii ki iktidar insanları hapse atabiliyor, tutuklayabiliyor çok kolay bir şekilde. Daha dün Tunç Soyer’i tutukladılar. Neden tutukladılar? Ortada ciddi hiçbir şey yok. Bugün gözaltına aldıkları belediye başkanlarını da tutuklayabilirler. Daha önce de çok sayıda belediye başkanını tutukladılar. İktidarın böyle bir gücü olduğu kesin. Ama o belediye başkanları eğer iktidar tarafından alındıkları andan itibaren teslim olurlarsa o zaman iktidar kazanmış olur. Gördük, Zeydan Karalar daha ilk andan itibaren, gözaltına alınırken tıpkı Ekrem İmamoğlu gibi kısa bir video yaptı. Sonra da götürülürken polis tarafından orada medyaya konuştu. Daha sonra ilk fırsatta yazılı olarak açıklama yaptı ve bunların hepsinde net bir şekilde şunu gördük: kendisine yakıştığı şekilde, "Ben boyun eğmem" dedi. Eğer siz boyun eğdiremiyorsanız kazanamıyorsunuz. Kazanamadığınız ölçüde de baskınız artıyor. Baskınız arttığı ölçüde de karşı tarafın direnci artıyor. Buradaki bütün denklem bunun üzerine kurulu. Yani baskıyı arttırdıkça karşı tarafın geri adım atması üzerine çalışan, siyaset üretmek diye bir derdi olmayan, daha doğrusu siyaset üretme imkanı da kalmamış olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Öte yandan muhalefet bu saldırılar karşısında ne kadar siyaset üretebilirse, yaratıcı fikir geliştirebilirse ve bunu da toplumla buluşturabilirse o kadar öne çıkacak. Yani dolayısıyla bitmiş bir yol yok. Yol yürünüyor. Bir mücadele var. Bir baskı ve bir direniş var. Ve bu olay bitmedi. Tabii ki her iki taraf için de bitmedi. Erdoğan yeni belediye başkanları için de talimat verebilir. Başka isimler de girebilir. Belediye başkanları dışında başka kesimlere de uzanabilir, ki zaten hep uzanıyor. Mesela medya, bugün Zeydan Karalar da onu dedi: "Etkili olan siyasetçileri ve gazetecileri susturmak istiyorlar." Bu da olabilir ama bunlar yeni şeyler değil. Gazetecileri susturmak istediğinde ya da siyasetçileri susturmak istediğinde geride kalanlar susuyorsa o zaman iktidar kazanıyor demektir. Ama bugün bakıyorsunuz, Fatih Altaylı'nın koltuğu hala boş değil. Eskisinden daha üretken ve daha sert bir Fatih Altaylı yarattı iktidar. Dolayısıyla bu işler öyle iktidarın "ben yaptım oldu"suyla olabilecek bir şey değil tek başına. Tabii ki iktidar yapabiliyor. Tabii ki baskı uygulayabiliyor. Tabii ki her istediğini istediği zaman gözaltına alabiliyor. Bütün medya ayağıyla o insanları itibarsızlaştırmak için çok çaba sarf ediyor. Ama kazandığını söylemek asla mümkün değil. Dolayısıyla yolun sonunda falan değiliz. Belki hatta yolun başındayız. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
06.07.2025 Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor
05.07.2025 Türkiye yolun sonuna mı geldi?
05.07.2025 Erdoğan ve AK Parti’nin son on yılda kazandıkları ve kaybettikleri
04.07.2025 Çözüm sürecinde çözüme doğru
03.07.2025 Bu görüntüler de bu ülkenin hafızasına kazındı
02.07.2025 Yoksa Suriye İsrail’in arka bahçesi mi oluyor?
01.07.2025 Ruşen Çakır’ın Fatih Altaylı ile ikinci söyleşisi: “Kaygım kendim için yok, ülke için çok”
01.07.2025 Edgar Şar: “Türkiye’de rejim değişikliği girişimi var”
01.07.2025 Mümtaz’er Türköne: “Yaşadığımız kriz, ben gitmem krizi”
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı