Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı

18.12.2024 medyascope.tv

18 Aralık 2024’te medyascope.tv'de yaptığımız Transatlantik’i yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. “Transatlantik”le karşınızdayız. Bu hafta Ömer Taşpınar yok, Washington’daki Gönül Tol’la Suriye’yi konuşacağız. Gönül, merhaba.
Gönül Tol: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: Hemen konuya girelim: Rusya, Heyet Tahrir eş-Şam’ı (HTŞ) terör örgütleri listesinden çıkartmayı düşünüyormuş. Golani ya da asıl adıyla Ahmet eş-Şara, yabancı heyetleri kabul ediyor. Benim gördüklerim, Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi, Birleşik Krallık heyeti ve en son Almanlardı. Kadınların hepsinin başı açık. Bütün görüntülerde Ahmet eş-Şara kravatsız ama takım elbiseli. Yeni yönetim bir şeyleri inşâ etmeye başladı, Batı da sanki geniş bir kredi vermiş gibi görünüyor. Bunu geçen haftaki yayında https://medyascope.tv/2024/12/10/suriyeyi-nasil-bir-gelecek-bekliyor-video/ da konuştuk, aradan geçen zaman içerisinde bunu biraz daha derinleştirelim. Şam’da bir rejim ya da yeni bir devlet inşâsı konusundaki gidişâtı nasıl görüyorsun? Bugün Yasin Aktay’ın Yeni Şafak gazetesinde Golani ile röportajını https://www.yenisafak.com/infografik/dunya/bu-turk-halkinin-da-zaferi-4663880/1 gördün mü bilmiyorum. Çok acele etmiyorlar, “Her alanı uzmanlarıyla yapıyoruz” diyor Golani. Özellikle de gündelik hayata müdâhale konusunda çok temkinli konuşuyor. Belli ki orada esas olarak kadın meselesi kastediliyor. Şu âna kadar gerek yönetimin, ama özel olarak da onun en öne çıkan figürünün şu âna kadar yaptıklarını nasıl görüyorsun?
Gönül Tol: Dediğin gibi, temkinli; söylemesi gereken şeyleri, doğru şeyleri söylüyor, yani Batı’nın da duymak istediği şeyleri. Zâten daha önce konuşmuştuk, bundan başka bir alternatifi yok. Senin de söylediğin gibi, HTŞ lideri bir hafta içinde Birleşmiş Milletler’den tut, Amerika, Fransa, Almanya gibi bütün ülkelerden yetkililerle konuştu. Batı da temkinli, ama “HTŞ’yi terör örgütü listesinden çıkarırız, fakat şartlarımız var” diyor. Bu şartlar nedir? Kadınlar ve azınlıklar konusunda mümkün olduğunca kapsayıcı bir hükûmet kurulması. Bunun için Batı tam olarak nasıl bir format talep ediyor bunu bilmiyoruz. Fakat söyledikleri şey genel, muğlak: Kapsayıcı olsun, dinî ve etnik azınlıkları kapsasın, kadınlara hakları verilsin gibi şeyler söylüyor. Rusya da zor bir dönemeçte. Suriye Rusya açısından çok önemli. Sâdece Suriye siyâseti için değil, bölge siyâseti, hattâ bölgeyi aşan, Afrika’daki operasyonları için de Suriye önemli. O yüzden Rusya’nın yapmaya çalıştığı şey, oradaki askerî üslerine erişimi koruyabilmek. Bunun için de anladığımız kadarıyla bir müzâkere süreci var. Bence normalde Golani Rusya’nın oradaki üslerini korumasına sıcak bakar. Fakat Batı, “Biz Suriye’nin geleceğinde ne Rusya’yı ne de İran’ı istiyoruz” diyor. O nedenle HTŞ ince bir çizgide yürüyor; Rusya’yla nasıl bir ilişki kuracağı konusunda önemli bir karar aşamasında. Özellikle Avrupalı, Batılı ülkelerin HTŞ ile ilişkileri normalleştirme konusunda çok hızlı davranması bir fırsat. Afganistan’ı ve Taliban’ı düşündüğümüzde, Taliban’ın Afganistan’da hükûmeti ele geçirmesinden 23 ay sonra İngiltere Taliban hükûmetiyle ilk kontağı kurmuş. Fransa ve Almanya gibi ülkeler hiç angaje etmemişler.
Bununla karşılaştırdığınızda, HTŞ ile bu kadar hızlı iletişime geçilmesi, bana mülteci meselesini gösteriyor. Bir buçuk milyona yakın Suriyeli, Avrupa Birliği’nden geçici koruma statüsü almış. Bu, Avrupa iç siyâsetini çok sarsan bir durum oldu. 2015’ten îtibâren Suriyelilerin gelmesi, başta Merkel ve partisi açısından, daha sonra aşırı sağ partilerin yükselmesi açısından etkili oldu. Bunları mülteci meselesi üzerinden okumak mümkün. Dolayısıyla Suriye’de olanlar, Avrupa açısından çok varoluşsal bir kaygıyı tetikliyor. O nedenle de, “Hemen bir an evvel Suriye’de işler normale dönsün, yeni bir hükûmet kurulsun ve biz Suriyelileri gönderelim” endîşesi var. Meselâ bu, Taliban’a yapılmamıştı. Afganistan’dan gelen ve Avrupa’da benzer şekilde bir statü talep eden insanların sayısı çok daha az. Avrupalıların HTŞ’yi angaje etmek istemesi HTŞ açısından çok pozitif bir gelişme, ama çok büyük riskler de içeriyor. Gerçekten HTŞ’nin yapması gereken çok şey var. Mart 2025’te yeni bir hükûmet kurulacak, o zamâna kadar Şam’da bir geçici hükûmet var.
Bence HTŞ’nin ilk yapması gereken ve belki de en zorlu olacak şeylerden bir tânesi şu: Bir sürü eli silâhlı grup var; bunları nasıl bir araya getireceğinin planını yapmak zorunda. Suriye’de silâhlı grupların kontrol ettiği kaç tâne cep olduğundan bahsetmek lâzım. Meselâ Suriye Milli Ordusu, Türkiye’nin desteklediği, Türkiye’nin etkisi altında bir grup; ama Suriye Millî Ordusu da yekpâre bir grup değil, altında 30 tâne milis grup var. Bu 30 milis grubun içerisinde Türkiye ile ilişkileri farklı, HTŞ ile ilişkileri farklı bir sürü grup var. Bunların bir kısmı Türkiye’ye, MİT’e çok yakın, MİT’in çok yakından çalıştığı gruplar; bunlar Suriyeli Türkmen gruplar, Sultan Murat Tugayı gibi gruplar var. Ama diğer tarafta, mesela Azez civârında, yine Suriye Millî Ordusu şemsiyesinin altında olan, fakat Türkiye’den nispeten daha bağımsız hareket eden gruplar da var. Diğer taraftan, güneyde Dara’da bir milis grup var, 2018’de Rusya’nın aracılığında bir süreç oldu ve en son, kaostan faydalanıp rejimle anlaşmışlardı. Şimdi onlar da kaostan faydalanıp yeniden bir askerî harekâta giriştiler; hattâ HTŞ’den daha önce Şam’a girdiler. Bir tarafta da Suriye Demokratik Güçleri var. Dolayısıyla HTŞ’nin ilk yapması gereken şey, bu eli silâhlı grupları bir araya getirmek ve bunları bir çatı altında birleştirmek. Burada Türkiye’nin de endîşe duyduğu problemlerden bir tânesi, Suriye Demokratik Güçleri. Yani işleri kolay değil.

Ruşen Çakır: Ahmet eş-Şara X platformunda hesap açmış ve orada sâbitlediği bir tweet var, dün atmış. Arapça yazılı, ama X’in çevirisiyle okudum: “Suriye’nin birliği ve topraklarının tamâmında devlet egemenliğinin sağlanması adına, Suriye Demokratik Güçleri gruplarının tüm bireylerini derhal ilticâ etmeye, silâh bırakmaya ve askerî yönetimle iletişime geçmeye çağırıyorum” diyor. Kötü bir Türkçe çeviri ama otomatik çeviri. Şu anda senin saydığın değişik gruplar içerisinde en çok gündemde olan, Suriye Demokratik Güçleri, (SDG) aslında YPG, yani PYD’nin uzantısı olan bir yapı. İçlerinde Kürt olmayanlar da var, ama esas olarak Kürtlerin ağırlıklı olduğu ve PKK’nın yan kolu gibi olan bir yapı. Şu anda bir çatışma yok, ama sürekli haberler geliyor. Türkiye’nin desteklediği Suriye Millî Ordusu ile SDG arasında, özellikle Kobani’de bir şeyler olma ihtimâli var. Amerikan yönetimi de bizzat devreye girip bir ateşkes sağlıyor. Ama bu durum pamuk ipliğine bağlı. Ne diyorsun? Bu gerginlik hep böyle sürer mi? Şu anda HTŞ Kürtleri tam karşısına almıyor; ama demin verdiğim o örnekte olduğu gibi, aklının da hep orada olduğu ortada. Orada belki HTŞ’den daha etkili bir ordu var. Yansıyan rakamlara göre HTŞ’deki silâhlı insan sayısıyla SDG arasında çok büyük fark var. Ne olacak, nasıl gelişecek? Yakın bir zamanda bir çatışma bekliyor musun?
Gönül Tol: Tabiî HTŞ liderinin aklında sürekli Suriye Demokratik Güçleri’nin olmasının birkaç sebebi var. Birincisi Türkiye faktörü; Türkiye’nin bu yeni kurulacak hükûmet üzerinde ve Suriye’nin geleceğinde çok önemli bir rol oynayacağını düşündüğümüzde ve yeni Suriye hükûmetinin Türkiye’ye ekonomik, askerî ve diplomatik olarak ne kadar ihtiyaç duyacağını göz önüne aldığımızda, Erdoğan’ın da önceliğinin Kürt Özerk Bölgesi’ni dağıtmak olduğunu düşündüğümüzde, HTŞ’nin önceliklerinden birinin bu olması bence şaşırtıcı bir şey değil. Burada problemli olan şey, Amerikalıların hâlâ Suriye içinde olması. Halep’e saldırı başladığında, Türkiye’nin desteklediği güçler Suriye Demokratik Güçleri’ne saldırmışlardı ve Tel Rıfat’ı almışlardı. Sonra Münbiç’i almak üzereyken Amerikalılar araya girdi ve bir ateşkes anlaşması konusunda bir uzlaşmaya varıldı. Fakat bu ateşkes anlaşması aslında pek de sağlam değil. Şimdi, Kobani’nin kaybedilmesi söz konusu. Suriye Demokratik Güçleri Deyrizor’u da kaybetti meselâ — ki şaşırtıcı değil; çünkü orada Sünnî Arap güçler vardı. Ama meselâ Rakka ve Haseke gibi yerlerde de Suriye Demokratik Güçleri’ne karşı protestolar oldu. Bunun karşılığında, bu protestoları birazcık bastırabilmek için devrimin bayrağı denen o yeşil bayrağı kendi kontrol ettiği yerlerde dalgalandırmaya başladı. Suriye Demokratik Güçleri Kobani’yi kaybetmekten korkuyor. Zâten o çok kritik bir eşik. Kobani’yi kaybederlerse, artık Suriye Demokratik Güçleri’nin lağvedileceğini düşünebiliriz. Suriye Demokratik Güçleri’nin lideri, “Kobani’de askerden arındırılmış bir bölge kuralım, Amerikalıların gözetiminde olsun” çağrısı yaptı. Bu aslında SDG açısından verilen çok büyük bir tâviz.
Bütün bunlar neyi gösteriyor? SDG ve YPG’nin çok endîşe içerisinde olduğunu ve elinin çok zayıfladığını gösteriyor. Trump’ın bütünüyle çekilmesinden korkuyorlar; ama ondan önce, Türkiye’nin ve Türkiye’nin desteklediği grupların Kobani’ye büyük bir askerî operasyon yapmalarından korkuyorlar — ki Kobani’nin olduğu yere birliklerin yığıldığı söyleniyor. Bu mümkün mü? Ben Erdoğan’ın yerinde olsam –Erdoğan’ın kendi çıkarları açısından söylüyorum– Suriye içerisine girmek için mükemmel bir zamanlama. Erdoğan zâten uzun zamandır YPG’ye karşı yeni bir askerî müdâhale düşündüklerini söylüyordu. Erdoğan açısından böyle bir müdâhale için şu anda zamanlama çok uygun; çünkü Trump henüz başkan olmamış, dinamikler şekilleniyor, bütün dünya ve Batı HTŞ’yi angaje ediyor, terör listesinden çıkarmaktan bahsediyor ve Türkiye, Batı’nın başat aktör olarak gördüğü bir ülke. Erdoğan pozitif bir imaj da oluşturdu, “Suriye meselesini ben çözerim merak etmeyin” diyor. Böyle bir ortamda, girip Kürtlere, YPG’ye karşı bir askerî müdâhaleyle, Kobani gibi… Biliyorsun Kobani sembolik olarak hem Kürtler hem Erdoğan için çok önemli. Çünkü Kobani protestoları, 2014’te Türkiye’deki Kürtlerin Erdoğan’a, “Seni başkan yaptırmayacağız” ruh hâlinin –Selahattin Demirtaş bu cümleyi 2015’te söylemişti– Türkiyeli Kürtler arasında güç kazanmaya başladığı olaydı. O yüzden Kobani’nin Kürtler açısından olduğu kadar, Erdoğan açısından da hem jeopolitik hem sembolik olarak büyük bir önemi var. O nedenle, eğer bu ortamda şimdi Suriye’ye girerse, iç siyâset açısından da Öcalan’la yürüttüğü süreçte fayda devşirmeye çalışabilir. Senin “Orada bir ateşkes mi olacak çatışma mı olacak?” soruna dönersem, ben çatışma olasılığını daha yüksek görüyorum.

Ruşen Çakır: Burada detay bir soru sormak istiyorum: İsrail’in baştan îtibâren Kürtleri bir tür stratejik ortak olarak tanımlamasının fiilî olarak bir anlamı olabilir mi? Yoksa sâdece sembolik olarak mı önemli?
Gönül Tol: Trump’ın ne yapacağına bağlı. Bir taraftan, evet, Trump Netanyahu’ya çok yakın. O yüzden Trump İsrail’e, “Suriye’de yapman gerekeni yap, biz dokunmuyoruz” diyebilir — ki İsrail şu anda Suriye’nin güneyini işgal ediyor. Trump’ın İsrail’in Suriye’deki operasyonuna göz yumduğu bir ortam oluşursa, İsrail Kürtlerle çalışır mı? Bir taraftan çok riskli bir şey, ama Netanyahu bir sürü risk de aldı. O yüzden, Kürtlerle askerî bir ittifak kurması bana çok imkânsız gelmiyor. Ama şöyle de bir şey var: Evet, Trump Netanyahu’ya çok yakın, ama diğer taraftan da Trump Netanyahu’ya, “Batı Şeria’da çatışmayı bitir” de dedi. Anladığım kadarıyla Trump’ın hiç kimseye kuvvetli bir gönül bağı yok. Trump sâdece kendisiyle ilgileniyor. Amerikan halkına, “Biden Ortadoğu’yu ve bütün dünyayı berbat etti, savaşlar çıkardı. Ben geleceğim ve yeniden istikrar ve güvenlik sağlanacak” sözünü verdi. Tamam, Suriye artık problem olmaktan çıkıyor, yeni bir hükûmet kuruluyor. Anladığım kadarıyla HTŞ ile de çok büyük bir problemi yok. Trump böyle bir ortamda İsrail’in Suriye’yi istikrarsızlaştırdığını düşünürse, İsrail’e de “dur” diyebilir. Bu durumda da Netanyahu’nun Kürtlerle ilgili söylediği şey söylemden öteye geçmez bence.

Ruşen Çakır: Trump açıklamalarında çok net bir şekilde Erdoğan’ı övdü. Bir tür, Suriye’deki rejimi Erdoğan’ın devirdiğini söyledi. Özgür Özel, bu üslûbun geçen seferki mektuba benzediğini söyledi. Trump’ın her yöne çekilebilecek lâfları var; ama anladığım kadarıyla Erdoğan’ı hakîkaten takdir etmiş. Sen ne düşünürsün?
Gönül Tol: Bence Türkiye’nin çıkarları ve Erdoğan’ın çıkarları çoğu kez birbiriyle çelişiyor; ama her ikisi açısından da Trump’ın söylediklerinde benim en dikkatimi çeken cümle şuydu: “Bu, Erdoğan sâyesinde oldu. Esad’ı deviren Erdoğan’ın adamları” dedi. Bu neden önemli? Evet, bu çok büyük bir iltifat da olabilir; Erdoğan’a Trump’la ilişkisinde güç de atfedebilir, ama Suriye’de bir şeyler kötü giderse Trump Erdoğan’ı da sorumlu tutacak. O nedenle riskli de bir durum. Financial Times’a yazdığım yazıda, “İyisiyle kötüsüyle artık Suriye’de olanlar Erdoğan’ın hânesine yazılacak” demiştim. Suriye’de kötü gitmesi olası o kadar çok şey var ki. O yüzden de Trump’ın birebir Erdoğan’ı sorumlu tutması mümkün. Eğer her şey yolunda giderse son derece pozitif de olabilir. Ama meselâ IŞİD palazlanırsa, istikrarsızlık devam ederse ya da İran bir şekilde Suriye’de yeniden resme girerse, bütün bunlardan da Trump Erdoğan’ı sorumlu tutar. Amerika’nın çok önemsediği şeyler bunlar.

Ruşen Çakır: İran'ı da sormak istiyorum. İran, Suriye’ye çok ciddî yatırım yapmıştı. Orada insanları öldü, epeyce para ve cephâne aktardı. İran açısından Suriye, Lübnan’a ulaşmak için çok değerliydi, ama kaybetti. Hamaney, adını vermeden “bir bölge ülkesi” diye Türkiye’yi de işâret etti.  Önümüzdeki dönemde, İran Suriye’yi kaybetmiş olduğunu düşünüp, bir daha ilgilenmez mi? Bir diğer yandan, Suriye’den sonra Irak’taki Şiî Arapların durumunu zayıflatacak yeni gelişmeler, belki Suriye’nin tetiklemesiyle de olabilir. İran ve Türkiye rekabeti anlamında neler bekliyorsun?
Gönül Tol: HTŞ lideriyle görüşenler arasında İran yetkilileri de vardı. Bence, benzer sebeplerle, Suriye'nin geleceğinde İran’ın rol alması bana çok mantıklı gelmiyor. Rusya neden yer almayacaksa, İran da o nedenle yer almayacak. Esad rejimini bu kadar desteklemiş bir ülkenin, yeni Suriye’de aynı rolü oynamasını bekleyemeyiz. Bir de tabiî işin pragmatik tarafı da var. Söylediğim gibi, HTŞ için en çok Batı dünyasıyla bir diplomatik ilişki kurmak ve onların terör örgütü listesinden çıkmak önemli. Batı da bu konuda çok net: “Ne Rusya’yı ne İran’ı istiyoruz” diyor. İran mutlaka çabalayacaktır — ki yetkililerin HTŞ ile görüşmek istemesi bunu gösteriyor. Suriye'de kendine yeni alan açmak için çabalayacaktır. Fakat ben bunun çok mümkün olabileceğini düşünmüyorum. Dediğim gibi, eğer kaotik bir ortam olursa, o kaostan yararlanabilir. Sonuçta İran’ın Suriye’de, Irak’ta ve Lübnan’da yaygın bir ağı da var, bunları harekete geçirebilir. Ayrıca bir sürü silâhlı askerî grup var. Meselâ bu güneydeki cephenin militanları içerisinde, İran’la yakın çalışmış insanlar da var. İşler Suriye’de yolunda gitmediği an, İran oradaki o kaostan faydalanıp yeniden kendisini Suriye’ye enjekte edebilir. Ama onun dışında bence Suriye’nin geleceğinde çok önemli bir rol oynamayacaktır. Müzâkerelerde elini güçlendirmeye çalışıyor. Meselâ, İran Suriye’ye petrol sevkiyâtını kesti. Rusya da tahıl sevkiyâtını kesti. Şimdi her iki ülke de yerlerini koruyabilmek için bunu koz olarak kullanmaya çalışıyor. Bu çok mümkün görünmüyor.
Bu neye sebep olabilir? Suriye’de Türkiye için iyi haber; çünkü İran ve Türkiye arasında bir güç mücâdelesi vardı. Peki Irak için bu ne anlama gelir? Suriye’yi kaybetmiş bir İran Irak’ta nasıl davranır? Irak’ta işinin çok daha zor olacağı net. Suriye’yi lojistik köprüsü olarak düşünelim. Bütün bölgedeki kendisine bağlı güçlere erişmesi için Suriye çok önemli bir rol oynuyordu. Bunu kaybettiğinde İran’ın bölgedeki harekât alanının kısıtlanacağını söyleyebiliriz. Ama Suriye’yi kaybetmiş bir İran, Irak’a çok daha fazla askerî, diplomatik ve politik olarak yatırım yapmaya da başlayabilir. Bir anlamda Irak’a asılmaya çalışabilir. Bu da Türkiye açısından, özellikle Kuzey Irak’ta işini zorlaştırır. Çünkü İran’ın Talabani grubuyla zâten bir yakınlığı var. Hele de Suriye’de çok zayıflamış bir YPG düşünün. PKK da elini güçlendirmek için İran’la ilişkilerini yeniden dizayn etmek isteyebilir. Böyle bir durumda, zâten çıkarları çatışan İran ve Türkiye, özellikle Kuzey Irak’ta daha da çatışabilir.
İran’ın Bağdat’la ilişkisine bakalım: Bağdat hükûmeti, mümkün olduğu kadar herkesle sıcak bir ilişki kurmaya çalışıyor. Hem bir taraftan özellikle İran’ı kol hizâsında tutuyor, ama bir taraftan da bağların bütünüyle kopmamasını istiyor. Çünkü onların da eli herkesle çalışmaya mecbur. Türkiye ile de Körfez’le de İran’la da çalışmak zorundalar. Ama yeni Bağdat hükûmeti şunu düşünebilir: 7 Ekim saldırılarından bu yana eli çok zayıflamış bir İran var; Irak Başbakanı bundan faydalanarak İran’ın Irak’taki manevra alanını kısıtlamaya çalışabilir. Bunda ne kadar başarılı olabilir bilemiyoruz. Ama böyle bir çaba içerisine girebilir.

Ruşen Çakır: Son olarak şunu sormak istiyorum: Dün Golani ve HTŞ’nin başarı şansı üzerine bir analiz  https://medyascope.tv/2024/12/17/golani-ve-hts-suriyede-basarili-olabilir-mi-video/ yaptım ve orada şunu söyledim: Arap Baharı’ndan sonra İslâmcılar Tunus ve Mısır deneyimlerini yaşadı — ki Tunus'ta Gannuşi’nin En Nahda hareketi en ılımlı olarak bilinen hareketti. O bir sivil darbeyle gitti. Mısır’daki Müslüman Kardeşler, merkezde sayılabilecek bir İslâmî hareket. O da bir yıl içinde askerî darbeyle gitti. Şimdi burada, El Kaide’den türemiş, çok radikal ve yeni bir hareket var. Bu anlamda baktığımız zaman, siyâsal İslam’ın devlet deneyiminin yeni bir örneği. Tunus’ta El Nahda’nın ya da Mısır’da Müslüman Kardeşler’in başaramadığını, HTŞ’nin Suriye’de başarma şansı bana çok düşük geliyor. Afganistan ya da bir Afrika ülkesi gibi bir ülke değil Suriye, çok daha farklı bir ülke. Bu mûcizevî bir şey olur. Eğer başarırsa, dünyadaki siyâsal İslâm algısını da çok değiştirir bu. Sen ne düşünüyorsun?
Gönül Tol: Golani çok akıllı bir adam. Sâdece bugün yaptıklarına değil, Suriye sahnesinde ortaya çıktığı andan îtibâren yaptıklarına, IŞİD’le ilişkisine, El Kaide’den kopmaya karar verme ânına baktığınızda, müthiş zeki ve stratejik düşünen bir adam olduğunu görüyorsunuz. Bütün bu bahsettiğin örneklerden de öğrendiği bir şeyler var. Meselâ Mursî neden ayakta kalamadı? Tabiî orada askerin çok büyük önemi var. Mısır siyâsetinde asker nasıl bir rol oynuyordu? Mursî, iktidâra geldikten sonra çok büyük hatâlar da yaptı, kendisine çok güvendi, bir yönetim deneyimi yoktu. Farklı fraksiyonları angaje etmedi, askeri çok korkuttu. Dolayısıyla bütün bunlar da bir darbeyle düşürülmesine sebep oldu. Gannuşi ise herkesi angaje etti, ama o herkesi angaje etmenin, herkesi kucaklamanın getirdiği bir istikrarsızlık yarattı. Bir taraftan da bir Taliban örneği var, değil mi? Taliban da radikal, Batı’nın izole ettiği bir hükûmet olarak kaldı. Golani’nin bütün bu örneklerden öğrendiği şeyler var. Verdiği mesajlardan da bunları çok net görüyoruz. Takım elbise giyiyor, Batı’ya “Biz herkesi kucaklamak istiyoruz” mesajını veriyor. Meselâ Şam’ı aldıktan sonra özerk yönetimi bitirmek için hemen SDG’ye bir harekât yapabilirdi, bunu yapmadı. Çünkü bu özellikle Batı’nın çok tepkisini çekecekti. Dersine çok iyi çalıştığını ve bütün bu bahsettiğin başarısız örneklerden bir ders aldığını görüyoruz. Söylemesi gerekenleri söylüyor, yapması gerekenleri yapıyor.
Fakat haklısın, önünde dev bir problem var. Kim olursa olsun, sâdece El Kaide bağlantılı bir grup olduğu için değil, Esad sonrası Suriye devletini, hükûmetini her kim devralsaydı bu sorunlarla karşılaşacaktı. Bu sorunlar nedir? Siz nasıl yatırım çekeceksiniz? 13 yıldır iç savaşla yıkılmış, yakılmış bir ülke var ve bu ülke diğer ülkelere de benzemiyor. Suriye gerçekten bir mozaik. Fakat bu 13 yıllık savaş, farklı etnik ve dinî grupların birbirlerine karşı şüphesini pekiştirdi. Bütün bunları bahsettiğimiz diğer vakalarda görmüyorsunuz. O nedenle de Suriye’nin yeni yöneticileri için durum çok daha vahim. Söylediğine katılıyorum, buradan istikrarlı bir şey umarım çıkar. Fakat çözmesi gereken çok fazla sorun var. Bir de buna El Kaide bagajını eklediğimizde, başa çıkması daha zor bir durum oluşuyor. Fakat Golani’nin lehine işleyen, yine diğer vakalarda olmayan bir başka durum var. O da şu: Batı gerçekten Suriye’nin, bu yeni hükûmetin başarılı olmasını, istikrarlı bir şey kurulmasını istiyor. Bu anlamda da Golani minimum sözleri verirse, Batı bence yatırım konusunda yardıma hazır. Bu da onun için bir avantaj.

Ruşen Çakır: Gönül, çok sağ ol. Burada bitirelim. Ömer’e de selâmlarımızı yollayalım. Suriye’yi konuştuk, daha çok konuşacağız. “Transatlantik”i bu hafta burada noktalıyoruz. Gönül Tol’a çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler. 



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
12.12.2024 Bahçeli’nin İmralı hamlesine seçmen nasıl bakıyor? Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
10.12.2024 Transatlantik: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı