“Erdoğan iyi, çevresi kötü” önermesinde son durum

03.09.2024 medyascope.tv

3 Eylül 2024’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. Çok yerleşmiş bir kalıp var, biliyorsunuz, birçok kişi için söyleniyor, ama ülkemizde en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan için söyleniyor: “Erdoğan iyi, ama çevresi kötü”. Yani iktidar partisinde ve iktidarda yaşanan birtakım olumsuzluklar asla Erdoğan’a kesilmez ve genellikle birtakım yanlışlar yapılıyorsa, eksikler oluyorsa, seçimler kaybediliyorsa vs. hep başkaları aranırdı. Erdoğan da bunu böyle açıkça kabul etmemekle birlikte, dillendirmemekle birlikte, kendisi de hep iyileri kendisine alıp kötüleri başka yerlere atardı. Kabine değiştirir, parti yöneticilerini değiştirir vs.. Şu anda da zâten benzer bir çalışma var. Erdoğan, partisinin yıldönümü toplantısında yaptığı konuşmada, artık partinin değişmesi gerektiğini söyledi ve ona uygun olmayanların, değişime ayak uyduramayacakların aradan çekilmesini istedi ve topu yine başkalarına attı. Ama bir yere kadar, bir yerden sonra işin rengi değişmeye başladı sanki.
Şimdi, 2019 Haziran’ında bir yayın yapmışım; “Erdoğan iyi, çevresi kötü mü sâhiden?” diye. Ne zaman yapmışım? 23 Haziran’da yenilenen İstanbul seçiminin ardından. Hani Ekrem İmamoğlu kazanmıştı, iktidar bunu kabullenmedi, çamura yattı yani, seçimi tekrarlattı ve çok daha büyük bir hezîmetle karşılaştı. Çok büyük bir yenilgiydi. Yayını onun ardından yapmıştım ve o târihte de, orada yapılan hatâların hiçbirisi Erdoğan’a yazılmamıştı, hatırlayacaksınız ve başkalarına yazılıyordu, yazılma eğilimindeydi. Ben de bunu eleştiren bir yayın yapmıştım. Orada bir anti-komünist fıkra anlatmıştım. Çok sevdiğim bir fıkradır. Onu bugün tekrar anlatmak istiyorum. Ben kendini komünist gören birisiyim, ama anti-komünist fıkraların bazıları hakîkaten çok güzeldir. Bu da öyle bir şeydir. Yıllar önce okumuştum ve her vesîleyle anlatırım. Şimdi size ikinci kez anlatıyorum: Lenin’den sonra ülkenin başına geçen, Sovyetler Birliği’nin başına geçen Stalin ölüyor ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Politbüro toplantısı var. Uzun bir süre toplanıyorlar. Tabiî ki Stalin yok, ölmüş ve toplantıda kimsenin ağzını bıçak açmıyor. En sonunda birisi dayanamıyor, diyor ki: “Bunu ona kim söyleyecek?”
Şimdi ne oluyor? Türkiye’de de Erdoğan’dan hareketle bu fıkrayı anlatmışım, ama şimdi birileri söylemeye başladı. Nasıl oldu? Önce Ankara’da Gazete Pencere’de çalışan arkadaşımız, kıdemli Ankara muhâbiri Nuray Babacan bir kulis haberi yazdı. Dedi ki: “SETA –iktidârın düşünce kuruluşu– AK Parti yöneticilerine bir sunum yaptı ve o sunumda, ‘Artık insanlar sâdece partiden değil Erdoğan’dan da kopuyorlar’ dedi”. İlk olarak özetle bu söylenebilir, başka detaylar da var. Çok çarpıcıydı ve birçok yer tabiî ki bunu alıntıladı. Ve hemen, hem SETA’dan hem de İletişim Başkanlığı’ndan, Dezenformasyon Merkezi’nden yalanlama geldi, “Böyle bir rapor yok” falan dendi. Nuray’la da konuştum, kendi güvendiğim kaynaklarla da konuştum. Aslında doğru, yani Nuray’ın haberi doğru, öyle gözüküyor. Fakat ortada yazılı bir şey olmadığı için ya da biz gazetecilerin ulaşma imkânı olan bir metin olmadığı için ve bunu bildikleri için yalanlama yoluna gittiler. Ama çok çarpıcı bir mesajdı o. Artık seçmen, faturayı sâdece AK Parti’ye kesmiyor, Erdoğan’a da kesmeye başladı. Şu âna kadar yapılan bütün kamuoyu araştırmalarında, yapılan bütün seçimlerde, cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde falan hep görüyoruz: AK Parti’nin oyunun üzerinde bir Recep Tayyip Erdoğan oyu var. Bu yine böyledir herhalde, ama aradaki fark galiba kısalıyor. Bu anlamda SETA gibi, iktidârın kendi kurumunun böyle bir şeyi dile getirmiş olması… Yalanlandığını tekrar söylüyorum, ama o yalanlamanın çok güvenilir olmadığını da tekrar söylüyorum. Şöyle söyleyeyim: Böyle bir rapor var mı yok mu bilmiyorum, ama bence var. Ama onun da ötesinde, bence söylenen doğru.
Sonra ne oldu? Metin Külünk çıktı. YouTube’da yayın yapan bir kadın gazeteciye konuk oldu ve orada Erdoğan’ın siyâseti iyi anılarak bırakması gerektiğini söyledi ve yaşananların, özellikle ekonomide yaşananların Erdoğan’ı da çok olumsuz etkilediğini söyledi. Metin Külünk kim? Metin Külünk Erdoğan’la daha çok ilk gençlik yıllarında tanışan ve birlikte bu Millî Görüş hareketi içerisinde yer almış birisidir. Aynı zamanda hemşeriler. En son, biliyorsunuz, İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday adayı oldu. Hattâ ben de kendisini konuk etmiştim burada. Tabiî ki Erdoğan onu göstermedi aday olarak. Fakat Metin Külünk daha önce de İstanbul’da il başkanlığı için Erdoğan’a rağmen aday olmuştu, zar zor iknâ etmişlerdi adaylıktan çekilmeye. Nevi şahsına münhasır bir isimdir; ama hareketin içinden gelen, Erdoğan’ı çok yakından bilen ve Erdoğan’ı seven, ona bağlı bir isimdir. Onun söyledikleri, sonra kendisi birazcık toparlamaya çalıştı ama söylediği özetle şu: Artık işler Erdoğan için de kötü gitmeye başlıyor. Bunu zirvedeyken bırakması… ya da şöyle söyleyelim: Anladığım kadarıyla Metin Külünk Erdoğan’ın kötü bir seçim yenilgisi yaşamasını istemiyor. Muhtemelen böyle söyleyen başkaları da vardır. Evet, burada artık alarm sâdece AK Parti için, iktidar partisi için değil –ki iktidar partisi girdiği son yerel seçimlerde ilk kez birinci parti olamadı. Bu çok ciddî bir kriz, çok ciddî bir sonuç. Artık bunun sâdece partiyle açıklanabilecek bir şey olmadığı burada daha fazla karşımıza çıkıyor. Yani olayın suçunu bakanlara, parti yöneticilerine, milletvekillerine, belediye başkanlarına atarak, onları değiştirerek vs. çözmekten çok uzak o noktaya geldik sanki. Aslında bu hep böyleydi. “Erdoğan iyi, çevresi kötü” önermesi baştan yanlıştı; fakat böyle bir algı hep vardı. O demin sözünü ettiğim yayında, yani 2019’da 23 Haziran seçimleri sonrasında yaptığım yayında söylediğim bâzı hususları aynen tekrarlamak istiyorum. “Erdoğan’ın çevresi var ve gerçekten de çevresi kötü” demişim bu târihte. Şimdi de böyle söyleyebilirim. Erdoğan’ın yakın çevresinde gözüken danışman vs.’nin büyük bir kısmı gerçekten Türkiye ortalamasının da altında. Bir de Erdoğan’ın bunca yıllık iktidar döneminde birlikte çalıştığı kadrolarla kıyaslandığı zaman, hayli altında insanlar var. Zâten danışmanların bâzıları troll gibi hareket ediyor, biliyorsunuz. Birkaç bakanın daha nispeten pozitif bir görünümü var. Şimdi demişim ki: “Erdoğan’ın çevresi var ve gerçekten de çevresi kötü. Ama Erdoğan’ın çevresinin kötü olması Erdoğan’ın iyi olduğu anlamına gelmiyor. Çevresi kötü ise, çevresi yanlış yapıyorsa, Erdoğan da artık siyâsette kötü bir noktada. Artık o parlak dönemlerini geride bırakmış ve yanlış yönetiyor, yanlış yapıyor. Onun yanlışlarından hareketle de çevresinde yanlış insanlar var ve o yanlış insanlar yanlış yapıyorlar. Bu bir zincirleme efekt.”
Sonuçta, tek adam yönetimine indirgenmiş olan bir parti var. İktidarda bir koalisyon var, tamam; Bahçeli ve birtakım görünen görünmeyen iktidar ortakları var. Ama en azından AK Parti’de Erdoğan tek otorite, bunu biliyoruz. Ve partide bir yanlış yapılıyorsa, bu yanlışın birinci derecede sorumlusu Erdoğan. Çünkü ondan bağımsız kimse ne il başkanı oluyor ne ilçe başkanı oluyor ne başka bir şey oluyor. Yani şöyle bir şey olsa anlaşılır: AK Parti şimdi kongreye gidiyor; çok sayıda aday yarışır, bunlardan birileri kazanır, o kazananların bâzıları partiyi kötü yönetir ve Erdoğan da der ki: “Bunlar yanlış yaptı”. Ama biliyoruz ki AK Parti’de tek adayla yarışlar oluyor, tıpkı Refah Partisi’nin ilk yıllarında olduğu gibi. O târihlerde yenilikçiler, parti içerisinde fazla aday çıkarmayı savunurlardı; Erdoğan’ın da dâhil olduğu, liderliğini yaptığı yenilikçi hareket. Ama sonra bu Millî Görüş mîrâsını aynen aldılar ve bakıyoruz ki AK Parti’de her teşkîlâtta çok ciddî çekişmeler olsa da, genellikle tek adayla gidiliyor. Tek aday dışında olmaya çalışan birinin çok fazla şansı olmuyor. Sonuçta bakanları Erdoğan atıyor, parti yöneticilerini Erdoğan onaylıyor. Tabiî şöyle şeyler yapıyorlar: ön taramalar, mülâkatlar vs.. Ama sonuçta Erdoğan’a gidiyor. Sonuçta her şey dönüp dolaşıp Erdoğan’da bitiyor. Daha önemlisi: Politikaları Erdoğan belirliyor. Şimdi ekonomide yaşananlar en çok konuşulan husus: Türkiye’nin ekonomisindeki kriz. Zamânında “Nass” diyen de Erdoğan’dı, şimdi serbest piyasa koşullarına uyumu savunan da Erdoğan. Yani fâizi indiren de Erdoğan’dı, fâizin çıkmasına izin veren de Erdoğan. Ya da şöyle söyleyelim: Yarın yanılmıyorsam Mısır Devlet Başkanı Sisi Türkiye’ye geliyor; zamânında Sisi’yi düşman îlân eden de Erdoğan’dı. Kimse onu, Sisi’yi düşman îlân etmeye zorlamamıştı, Erdoğan karar vermişti. Şimdi Erdoğan, “Kardeşim Sisi” diyor. Kimse zorlamıyor, sonuçta yine yapan Erdoğan. Dolayısıyla burada bütün olaylar başından sonuna kadar Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde, yönlendirmesiyle oluyor ve yaşanan bir sorun varsa o sorunun esas nedeni Erdoğan.
Peki ne oluyor? Bu yayının öncesinde şansıma sosyal medyada bir paylaşım düştü. Sosyolog Feyza Akınerdem’in bir paylaşımı. İletişim Başkanlığı’nın bütçesi alabildiğine artırılmış. Onunla ilgili olarak bir şey söylemiş. Diyor ki: “AK Parti nasıl düşüşe geçti? Algı yönetmeyi ülke yönetmek zannetmeye başladığında” — ki bunun esas merkezi İletişim Başkanlığı, biliyorsunuz. Şöyle devam ediyor: “Türkiye’nin geleceğini algılar değil, ilkeler kurabilir. Diğer türlü yokuş aşağı yuvarlanmaya devam ederiz”. Erdoğan yönetiminin belki en iyi becerdiği ve en çok yatırım yaptığı yer algılar; yani ilkelerden eser yok. Tekrar Sisi örneğine geçelim. Bir ilkeyle hareket edilmiş olsa: Ya dünkü yanlıştı ya bugünkü yanlış. Her iki dönemde de birbirine taban tabana zıt politikalar uygulanıp, her iki dönemde de haklı olunamaz, doğru olunamaz. Ama öyle bir algı yönetimi var ki, dün İslâm ümmetinin lideri olarak lanse edilen Erdoğan, bugün reel-politikanın uzmanı olarak lanse ediliyor. Dün Erdoğan’ın Sisi ile ve Mısır’la her türlü ilişkiyi kopartmasında derin anlamlar arayan ve bulduklarını düşünenler, şimdi de Sisi’nin Türkiye’de kırmızı halıyla karşılanmasına aynı şeyi düzecekler. Ve burada bütün mesele bu algı meselesi. Ama bir yerden sonra bu algı yönetiminin işe yaramadığını çok cidî bir şekilde görüyoruz ve yaşamaya başladık. Yani şu hâliyle özellikle ekonomide yaşananlar, algı yönetimiyle bu işlerin olmayacağını bize, vatandaşa çok ciddî bir şekilde gösteriyor. Bu bağlamda şunu şimdiden söyleyeyim: Feyza Akınerdem Türkiye’de –yanılmıyorsam 16 ilde– AK Parti’den kopan seçmenlerle yüz yüze görüşmeler yaptı. Yarın kendisiyle bunları konuşacağız ve bunları da yayınlayacağız. “AK Parti seçmeni neden kopuyor?” sorusunun cevâbını, onun gözlemlerini yarın alacağız. Ama şu hâliyle baktığımızda, artık algı yönetmekle bu işler olmuyor. Meselâ cumhurbaşkanlığı seçiminde Murat Karayılan videosuyla ya da başka şeylerle, beka söylemiyle, şununla bununla bir şeyler yapılabildi; ama yerel seçimlerde yapılamadı. Çünkü çok daha somut birtakım beklentiler vardı ve yerel seçimlerde AK Parti çok büyük bir hezîmet yaşadı. Aslında 2019’da yaşamıştı, 2024’te yaşadığı ise onun kat kat üstünde bir şey. Ve şu hâliyle bakıldığı zaman, buradan pek toparlayabilmiş gibi gözükmüyor. Gözükmemesine ek olarak parti içinden, çevresinden insanlar yavaş yavaş daha fazla seslerini çıkartır, uyarır oldular. Hani ne denir? “Kral çıplak!” demeye başladılar. Şu aşamada artık “Erdoğan iyi, çevresi kötü” önermesinin çok da fazla bir fonksiyonu kalmadı. Tabiî ki bu yine kullanılıyor, kullanılacak; ama son çıkan örnekler bize bir telâşın olduğunu ve birilerinin kısık sesle de olsa, dolaylı bir şekilde de olsa Erdoğan’a bir an önce bu olayı toparlaması için... “baskı yapmak” diyemeyeceğim; baskı yapamazlar, yapmazlar, buna cesâret edemezler; ama ricâ ederler — yani böyle bir eğilim var. Çünkü Erdoğan giderse, Erdoğan kaybederse kendileri de kaybedecek. Şu hâliyle bakıldığı zaman, bir endîşenin çok ciddî bir şekilde öne çıktığını, baskın olduğunu ve çevresinin de çok ciddî bir tedirginlik yaşadığını söylemek mümkün. Bunu toparlayabilmesi için iktidârın insanlara bir şey söyleyebilmesi lâzım. Şu aşamada baktığımızda, daha çok tercih edilen strateji, algı yönetimiyle muhâlefeti, özellikle de CHP’yi karıştırarak, CHP’nin içerisinde sorunlar çıkartarak, kendi güçlenmekten ziyâde rakibini zayıflatmaya yönelik stratejiler var. Bir ölçüde başarılı olduğunu da söyleyebiliriz. Fakat burada önemli olan husus, Erdoğan ve partisinin artık Türkiye’de insanlara sunacağı bir vizyonun, onlarda bir heyecan yaratma imkânının her geçen gün azaldığı. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
06.09.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (230): CHP iktidara yürüyor mu? Sisi-Erdoğan kavuşması - Teğmenlerin kılıçlı yemini
05.09.2024 Bir mozaik olarak Türkiye (4): Pakrat Estukyan Türkiye’de Ermeni olmayı anlatıyor: “Yegâne talebimiz eşit yurttaşlık”
04.09.2024 31 Mart’ta AKP ile seçmeni arasında ne oldu? Feyza Akınerdem ile söyleşi
04.09.2024 Transatlantik: Sisi-Erdoğan kardeşliği, BRICS Türkiye’ye ne katar? Netanyahu neden ateşkes istemiyor?
03.09.2024 “Erdoğan iyi, çevresi kötü” önermesinde son durum
02.09.2024 Kara Harp Okulu’ndaki “Subaylık Yemini” olayı: Hakan Şahin ile söyleşi
01.09.2024 Ayrılar aynı yerde: Kuvvet komutanları, HÜDA PAR, MHP…
31.08.2024 Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk’le alıp veremediği ne olabilir?
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı