Öcalan realitesini tanımak

21.11.2012 Vatan

Abdullah Öcalan, açlık grevlerini bitiren açıklamasıyla bir kez daha siyasi hayatımızın en önde gelen aktörlerinden biri olduğunu gösterdi. Anlaşılan önümüzdeki dönemde adını daha sık duyacağız. Ne var ki kendisine adeta peygamber muamelesi yapan sıkı takipçilerinin aşırı övgüleri ve onunla daha sonra ayrı düşmüş eski yoldaşlarının karalamaları dışında Öcalan üzerine, önemsenmeye değecek bir literatür olduğu söylenemez. 
Bunun birçok nedeni olabilir. Ama en önemli nedeninin, Cengiz Çandar’ın ifadesiyle “Türkiye’nin Kürtlerinin hatırı sayılır bölümü ile Öcalan arasındaki sembiyotik ilişki” olduğu muhakkak. (“Sembiyoz” genel anlamda “birlikte yaşama” demek. Biyolojide, birbiriyle sembiyotik ilişki içinde olan iki canlı türünün, her zaman her iki taraf için de yararlı olması gerekmeyebiliyor. Psikiyatride de iki insan arasındaki aşırı bağımlılık ve bunların birbirlerini kullanmasına da sembiyotik ilişki deniyor.) Öcalan’ın Kürtlerle sembiyotik ilişkisi söz konusu olduğunda kimisi bunu çok abartırken kimisi küçümsüyor, kimisi de anlamaya çalışmıyor, hatta anlamaya direniyor. 
Kavramın telif sahibi Çandar kendisini son gruba yerleştiriyor. “Mezopotamya Ekspresi” adını verdiği anı kitabının omurgasına Kürt sorununu oturtmuş ve doğal olarak PKK ve Öcalan’dan da geniş bir şekilde söz etmiş olan Çandar, Irak Cumhurbaşkanı (ve yakın dostu) Celal Talabani’nin kendisine “Türkiye Kürtlerinin bu adamın hâlâ arkasından gitmesini anlayamıyorum, senin bir izahın var mı?” diye sormuş olduğunu söylüyor, ama ona ne cevap verdiğini yazmıyor. Galiba bu sorunun cevabını birçoklarımız gibi Çandar da tam olarak bilmiyor.

Öcalan’a bakıştaki değişim

Yine aynı kitaptan devam edelim. Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edildiğini Yeni Delhi’deki bir toplantı sırasında öğrenen Çandar ilk günlerin ardından geldiği noktayı şöyle anlatmış: “Öcalan’ın ifadesini ve savunmasını hiç beğenmedim. Benim gözümde isyan ettiği devlete teslim olmuş, boyun eğmiş bir lider profili çizmişti. Öcalan’ın ve onunla birlikte PKK’nin bittiği, PKK’nin artık Kürt sorunu denkleminin dışına çıkacağı hükmüne vardım.” 
Öyle ki bir grup DTP’li belediye başkanıyla yapılan kapalı bir toplantıda onlara şöyle seslenmiş: “Öcalan ile aranıza kesin bir sınır çekmediğiniz takdirde her girişiminiz, Fırat’ın batısında İmralı’nın yeni bir taktiği olarak algılanacak.” Hızın alamayıp 2007 yılı sonbaharında Diyarbakır’da basına açık bir toplantıda büyük bir kalabalığa “Kürtler bağırlarına taş basarak Öcalan’dan başka bir lider bulmak zorundalar” demiş.
Çandar’ın bir süre sonra yaklaşımını ve üslubunu değiştirdiğini, kendi kelimeleriyle konuşacak olursak, Öcalan ile Kürtler arasındaki sembiyotik ilişkiyi anlamaya direnmekten vazgeçtiğini ve anlamaya çalıştığını söyleyebiliriz.
Çandar’ın Öcalan’a bakışındaki değişimi, kesinlikle onu eleştirmek ve suçlamak için aktarmıyorum. Tam tersine birçok kişinin benzer bir süreci yaşadığı ama bununla samimi bir şekilde yüzleşmediği bir ortamda Çandar’ın yaptığının takdire şayan olduğunu düşünüyorum.

Ne oldu da oldu?

Eğer içiçe geçmiş olan Kürt ve PKK sorunlarının çözümü için Öcalan realitesini kavramamız bir zorunluluksa (ki bence öyle) o zaman şu soruyu sormak hayatidir: Ne, nasıl oldu da birçok kişinin “bitti” dediği Öcalan küllerinden yeniden doğdu. Bu yeniden doğuşta devletin, PKK başta olmak üzere Kürt siyasi hareketinin ve tabii ki Öcalan’ın payı ne kadardır?
Bunun ardından içiçe şu iki soruyu sormak da yerinde olacaktır: Bu aşamadan sonra Öcalan’ın etkisizleşmesi/etkisizleştirilmesi mümkün müdür? Mümkünse, bu Türkiye’nin hayrına mı olur?

Spor Yazım: Yeni Bir Mucizenin Eşiğinde

 




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
13.04.2025 19 Mart Erdoğan’ın en büyük siyasi hatası olabilir: İşte hiç beklemediği on sonuç
06.04.2025 Erdoğan’ın CHP ile ilgili hiçbir hesabı tutmadı
04.04.2025 Haftaya Bakış (261): Boykot iktidarı neden korkutuyor? Bahçeli'nin dönüşü & CHP'nin olağanüstü kurultayı
04.04.2025 Siyasi iktidarın boykot paniği biteceğe benzemiyor
03.04.2025 Erdoğan gaza mı basacak, frene mi?
02.04.2025 Transatlantik: Türkiye'deki boykot çağrıları dünyada nasıl yorumlanıyor? Marine Le Pen'e siyaset yasağı, Trump'ın Körfez turu
02.04.2025 İnsanları zorla boykotçu yapıyorlar
01.04.2025 “Vicdanları kanayan AK Partililer”: Kim bunlar?
31.03.2025 Korku eşiği ne zaman ve nasıl aşıldı?
31.03.2025 Devlet Bahçeli çözüm sürecini, MHP’yi ve devleti kurtarmaya çalışıyor
13.04.2025 19 Mart Erdoğan’ın en büyük siyasi hatası olabilir: İşte hiç beklemediği on sonuç
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı