İmamoğlu yargılamaları: Savunma saldırıyor

09.12.2025 medyascope.tv

9 Aralık 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün Ekrem İmamoğlu’nun diploma davası, ceza mahkemesindeki davası vardı ve daha önceki duruşmalara benzeyen hatta bir kat daha yüksek diyaloglar yaşandı. Şimdi bakıyorum, Ekrem İmamoğlu’nun diploma ceza davası, diploma idare mahkemesi davası, ahmak davası – ki şu anda istinafta – Akın Gürlek hakaret, ihaleye fesat, bilirkişi, yani bir yığın dava var. İki, üç, dört, beş, altı, eksik de olabilir. Bir de tabii iddianamesi yeni kabul edilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili dava, ki onun bir numaralı sanığı yine kendisi olacak. Şu ana kadar değişik kereler Ekrem İmamoğlu değişik davalar nedeniyle duruşmalara çıkıyor. Kimisini protesto etti, kimilerine çıktı. Çok sıkı tedbirler alınıyor. Fotoğraf çekmek yasak, ses kaydı yasak, şu yasak, bu yasak. Ama yine bir şeyler oluyor. En son dün de yine ses kaydı alınmış ve bununla ilgili soruşturma açıldığını duyduk. Daha önce fotoğraflar için olmuştu.
Ben dünkü duruşmaya gidemedim ama daha önce Ekrem İmamoğlu’nun değişik davalarını Silivri’de izledim. Şunu görüyorum, hep kendinden çok emin Ekrem İmamoğlu ve konuştuğu zaman sürekli bütün salona, yargıçlara, avukatlara, ailesine, izleyicilerine, izleyicilerine diyorum ama izleyicilere ayrı ayrı dönerek hepsine kendinden çok emin bir şekilde savunma yapıyor. Bu savunma, dünkü olayda da gördük, aslında bir meydan okuma. Buradan hareketle ben başlığa "Savunma saldırıyor" dedim. "Savunma Saldırıyor" aslında büyük, ünlü Fransız avukat Jacques Vergès’in bir kitabının adı. Metis Yayınları’ndan çıkmıştı. Jacques Vergès, "Kopuş Savunması" denen savunmalarla bilinen bir avukat. Çok ünlü kişilerin davalarını üstlenmişti. Zaten adı da "Şeytanın avukatı"na çıkmıştı. Çakal Carlos’un mesela avukatıydı. Nazilerin avukatlığını yaptı. Birtakım diktatörlerin avukatlıklarını yaptı. Kimsenin istemediği davalara giren ve davada aslında kendisi yargılayan, sistemi sorgulayan birisidir.
Ekrem İmamoğlu’nun durumu daha farklı. Ekrem İmamoğlu kendisi yapıyor bunu. Avukatları, yani Jacques Vergès’in yaptığının birkaç seviye aşağısında, kendisi yapıyor ve yargıçlarla girdiği diyaloglarda, dün mesela yargıç "Kim kimi sorguluyor?" diye sordu bir yerde, o da "Siz böyle imalı sorular sorarsanız böyle cevaplar alırsınız." dedi. Sonra yargıcın şey demesi üzerine, ara karar... Neydi ara karar? Ceza Mahkemesi İdare Mahkemesi’nin kararını beklemek için karara varmadı. Normalde teamül tersi: Ceza Mahkemesi karar veriyor, İdare Mahkemesi onu dikkate alıyor. Ama burada, bu diploma meselesinin ne kadar yaratılmış bir dava olduğu belli. Bunun üzerine de yargıca yönelik birtakım şeyler söyledi. İlk başta yargıcı onore etti ama sonra bu kararın ardından ona yönelik birtakım laflar etti, ters laflar etti.
Burada şunu görüyoruz: Ekrem İmamoğlu, dünkü duruşmada da söylediği gibi, kendisine bu yargılamalarla siyasi bir kumpas kurulduğunu düşünüyor ve dolayısıyla mahkemedeki tartışmaların, delillerin, şunların, bunların bir yerden sonra anlamı olmadığını düşünüyor ve siyasi bir duruş sergiliyor. Bu yaptığı doğru mu yanlış mı? Bence doğru yanlış demeden akılcı olduğunu söylemek mümkün. Çünkü ne kadar savunursa savunsun, dün mesela belgeler gösterdi, şu oldu, bu oldu. Ama bunlar günümüzde... Geçen Fatih Altaylı duruşmasında da böyle oldu. Dört avukat çok iyi savunmalar yaptılar. Fatih kendini çok iyi savundu ama mahkeme heyeti bunları hiçbir şekilde kale almadı. Cezayı verdi ve üstelik tutukluluğun devamına hükmetti. Yani bir yerden sonra zaten Fatih Altaylı da giderken elindeki kağıtları protesto için yere attı. Çünkü o kağıtların, o savunmanın hiçbir anlamı yok, karar verilmiş. Ekrem İmamoğlu da böyle bir ön kabulden hareketle, ki galiba haklı, kendi duruşunu sergiliyor ve meydan okuyor.
Şimdi böyle olunca neye geliyoruz? O büyük dava başlayacak ve TRT başta olmak üzere kanallarda yayınlanması talebi. Devlet Bahçeli ilk başta "Evet" demişti ama sonra MHP, AKP ile birlikte bu önergeyi reddetti. Ekrem İmamoğlu’nun yargılanmasının televizyonlarda canlı yayınlanmasına siyasi iktidarın razı olacağını hiç düşünmüyorum. Umarım yanılırım. Ama Ekrem İmamoğlu biliyoruz ki siyaseti sokakta yapan birisiydi, meydanlarda yapan birisiydi. Şimdi kendisine yapılanlardan sonra sokağı mahkeme salonuna taşıyor. Oradan propagandasını yapıyor, oradan siyasi duruşunu sergiliyor ve karşısındaki suçlamaların çoğu çok hafif ve mesnetsiz olduğu için de konuştuğu andan itibaren haklı birisi gibi konuşuyor. Dolayısıyla bu salonların değil televizyonda canlı yayınlamak, mümkün olsa kapalı oturumlar halinde bunların yapılmasını bile iktidar tercih edebilir.
Ama şu aşamada bu duruşmalar canlı oluyor ve belki de bu kadar çok dava açmış oldukları için pişman da olabilirler. Çünkü her duruşmada bir tür, yani bunu bir olumsuzluk anlamında söylemiyorum ama Ekrem İmamoğlu şovu izliyoruz. Buradan haberler yapılıyor, buradan paylaşımlar yapılıyor ve Ekrem İmamoğlu daha öncekilerde de olduğu gibi dün de aynı şekilde gitti, kendisine yönelik suçlamaları çok da ciddiye almadığını gösterdi ve doğrudan mahkeme heyetine, ama mahkeme heyetine konuşurken aslında ülkeyi yönetenlere meydan okudu ve dedi ki: "Zaten bütün bunların hesabı çok kısa süre içerisinde sorulacak." dedi. Bundan daha bariz bir meydan okuma olamaz. Evet, kendisine uygulanan, reva görülen bu mağduriyetlerden bir siyasi alan yaratmaya çalışan ve bunda belli ölçülerde başarılı olan bir Ekrem İmamoğlu gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Bugün ithafım — geçen Ahmed Arif’ten bahsettim, o sırada Enver Gökçe dedim — şair Enver Gökçe’ye ve hayatı cezaevlerinde, sürgünlerde, yoksullukla, hastalıklarla geçmiş bir büyük şair. İki kitabını ben biliyorum, başka kitapları da var ama şiir kitabı olarak "Dost Dost İlle Kavga" ve "Panzerler Üstümüze Kalkar". Bunları çok okuduk ve ben cezaevindeyken hayatını kaybetti. Kitaplarını okuduğumuz, severek okuduğumuz, paylaştığımız öyle şeyler vardı. Birbirimize, yani koğuşlar arasında vesaire, sevdiğimiz şiirleri yollardık, okurduk. Enver Gökçe de bunlardan birisiydi. Bizim duygularımıza, o zamanki duygularımıza çok tercüman olan birisiydi ve çok acı ki değeri çok bilinen birisi olmadı. Köyünde bir müze kurulduğunu duydum. O bir anlamda beni mutlu etti. Ama hak ettiği ilgiyi gördüğüne çok fazla tanık olmadım Enver Gökçe’nin. Ki ben dönüp dönüp okurdum o sıralarda onun şiirlerini ve 1981, evet, Kasım ayında yanılmıyorsam hayatını kaybetti. Tam benim içeride olduğum tarihlerde, 1981 Şubat’ında girdim. Evet, bir yıl olmamıştı onu kaybettiğimizde. Onun bir şiirinden bahsedeceğim. Geçen Ahmed Arif’ten okudum. Benimle dalga geçenler oldu ama olsun. ‘‘Dost’’ diye bir şiiri var; ‘‘Ben berceste mısraı buldum. Hey ömrümce söylerim’’ diye başlayan, yanılmıyorsam bu bestelendi de. Onun sonu, bunu kaç kere okudum, kaç kere dinledim:
"Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,
Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz;
Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;
Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,
Ayın onbeşi;
Biz olmasak Taşova’nın tütünü, Kütahya’nın çinisi,
Yani bizsiz
Anne dizi, kardeş dizi, yar dizi
Güzel değildir."
Yıllar geçti, hâlâ bu şiirin ortasındaki "Ayın onbeşi" beni çok çarpar. Nedir o ayın onbeşi? Çok da merak ederim ama bilmemek belki daha iyi. Evet, Enver Gökçe’yi saygıyla ve sevgiyle anıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
14.12.2025 “Meşe”den sonra “İlke”den de oldum, gizli tanıksız kaldım!
13.12.2025 Dile kolay 4600 gün: İBB davası bitmeyeceğe benziyor
12.12.2025 Sağcılığı suçlamak ne zaman suç oldu?
11.12.2025 Habertürk’ün laneti
10.12.2025 Dile kolay 2 bin 962 gün
09.12.2025 İmamoğlu yargılamaları: Savunma saldırıyor
08.12.2025 Fatih Altaylı haklı mı? İş dünyamız korkak mı?
07.12.2025 Hayır, boşuna çiğnemedik
06.12.2025 Fethullahçılık varlığını nasıl sürdürebiliyor?
05.12.2025 Türk’ün Türk’e, Kürdün Kürde propagandası
14.12.2025 “Meşe”den sonra “İlke”den de oldum, gizli tanıksız kaldım!
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı