Yeni günah keçisi bulunmuştur: Berat Albayrak

12.11.2020 medyascope.tv

12 Kasım 2020’de medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Zelal Direkci hazırladı.

Merhaba, iyi günler, Berat Albayrak’ın istifasının üzerinden bayağı bir zaman geçti; istifasının belli olması üzerinden ise daha az bir zaman geçti. Mâlûm, 27 saat boyunca devlet bu istifayı kabul etmedi ve medyaya yansımasına izin vermedi; daha sonra buna istifa demeden, “Görevinden affını talep etti” diyerek olayı çevirmeye çalıştı. Berat Albayrak’ın yerine Lütfü Elvan geldi. AKP içerisinde daha önce görevlerde bulunmuş, bakanlık yapmış, milletvekilliğinden transfer edildi. Daha önce yine bakanlık yapmış Naci Ağbal da Berat Albayrak’ın istifasını tetikleyecek şekilde Merkez Bankasının başına getirilmişti. O andan itibaren Berat Albayrak’ın gitmesi ve Lütfi Elvan’ın gelmesiyle beraber, en azından döviz kurlarında Türk lirası lehine bir hareket var. Ve birtakım işlerin düzeleceği konusunda birtakım temenni beyanları var. Zaten Naci Ağbal’ın ve ardından Lütfi Elvan’ın açıklamalarında, son dönemlerde çok duymadığımız şeffaflık, katılımcılık gibi, hukuk gibi, hukuk devleti gibi tâbirler çıktı karşımıza. Cumhurbaşkanı Erdoğan da grup toplantısında çarşamba günü benzer şeyleri söyledi. Ekonomide Türkiye’nin yatırımcılar için cazip hâle getirilmesi için, güvenilirliği için her türlü adımları atacaklarını söyledi.
Ve şöyle bir hava oluştu: Berat Albayrak ekonominin kötü gidişinden sorumluydu, birtakım şeyleri yanlış yapıyordu; o yüzden Türkiye’ye yönelik güven azalıyordu. Ama yeni yönetimle beraber, yani Berat Albayrak’ın gitmesi ve yerine Lütfi Elvan’ın gelmesiyle beraber işler değişecek. Böyle bir hava var. Ve olay nasıl şekilleniyor? Berat Albayrak yeni dönemin en azından ekonomi alanındaki günah keçisi olarak saptanmışa benziyor. Ama orada da birçok ciddi tereddüt var. Tereddüdün nedeni Berat Albayrak’ın Cumhurbaşkanı’nın damadı olması. Dolayısıyla Berat Albayrak’a vurmanın ne derece izinli olduğu, hangi kademeye kadar hangi şiddette kendisinin eleştirilebileceği henüz belli değil.
Yani siz kalkıp istifası ve ardından yaşananlara bakarak, Cumhurbaşkanı’nın ettiği birkaç cümleye bakarak, Berat Albayrak’ın şimdi tam olarak her türlü kötülüğün sorumlusu olarak gösterileceği zannına kapılırsanız yanlış yapma ihtimaliniz de var. Çünkü Türkiye’de bir demokratik sistem, hele çoğulcu demokrasi hiç yok. Başkanlık sistemi var ve tek adam yönetimi var. Dolayısıyla burada kuralları her zaman için tek adam belirliyor. Var olan kuralları da değiştiriyor — ki zamanında Erdoğan çok sık kullandı, “Maç oynanırken kural değiştirilmez” sözünü. Şimdi kendisi tarafından sık sık o kaide ihlâl ediliyor.
Yani şu anda Berat Albayrak bir günah keçisi, ama sınırlı anlamda günah keçisi. Belli bir yerden sonra insanlar korkuyorlar ve üstüne gidemiyorlar. Peki bu ne derece sahici? Berat Albayrak gitti Türkiye’de ekonomi düzelecek mi? Lütfi Elvan, Naci Ağbal Berat Albayrak’ın yapamadığı neyi yapacak? Ya da yanlış yaptığı neyi düzeltecek? Bu konuyu hâkim olan, bu çevreleri de bilen çok sayıda kaynağımla görüştüm. Aslında Berat Albayrak da ekonomi yönetimini aldıktan sonra, 2018’den bu yana, şu anda Lütfi Elvan ya da Naci Ağbal’ın yapmaya çalıştıkları ya da yapacaklarını söyledikleri şeyi yapmaya niyetlenmiş, ancak Türkiye’de biliyoruz ki her şeyin olduğu gibi ekonominin de gerçek patronu Recep Tayyip Erdoğan olduğu için yapmamış. Ve bir anlamda, orada Erdoğan’ın neden olduğu ekonomideki tıkanıklığın ve krizin sorumlusu olmayı bir şekilde üstlenmiş.
Olayları izleyen biri bunu “paratoner” olarak tanımladı. Berat Albayrak’ı da tanıyan birisi. Onun yaptığını bir tür paratoner, yani yıldırımı esas çeken Erdoğan’a ulaşmasını engelleyen kişi olarak tanımladı — ki bu çok anlaşılır bir şey. Zaten damat olması nedeniyle gönlü de olabilir, kayınpederini korumak için. Öte yandan tabii ki bu arada biliyoruz kendisi çok genç yaşta çok önemli yerlere geldi, kendisine pâyeler verildi. Bu öyle çok da büyük bir fedakârlık değildi. Sonuçta kendisi de kazanıyordu Cumhurbaşkanı da kazanıyordu. Ama belli bir yerden sonra artık bu iş yürüyemez hâle geldi. Ve normal şartlarda şu âna kadar yapılan değerlendirmeler ve spekülasyonların –bir yığın haber, dedikodu çıkıyor kulis bilgisi adı altında–, bunların hepsinin doğru olma payı, insan baktığı zaman “Pekâlâ olabilir” diye düşünüyor.
Ama burada atlanan çok önemli bir husus var: Berat Albayrak görevden alınmadı, Berat Albayrak görevi terk etmeye de zorlanmadı. Buna hâlâ inananlar var, ama ben hiç o kanıda değilim. Eğer bir şekilde görevi terk etmeye zorlanmış olsaydı, o 27 saatlik bekleme olmazdı. Her şey hazır olurdu ve ânında devleti yönetenler hızlı bir şekilde cevaplar verirlerdi. Burada belli ki Berat Albayrak’ın aldığı bir karar var. Ailesiyle aldığı, en azından babasıyla birlikte aldığı söyleniyor — ki çok akla yatkın. Bu arada babası Sadık Albayrak Yeni Akit’e söyledikleriyle dikkat çekti. Onu hakkında biliyorsunuz, AKP’den de istifa ettiği yolunda bir “haber” vardı — haberi tırnak içine almak lâzım, çünkü yalanlandı Sadık Albayrak tarafından. Ve Sadık Albayrak burada, kendisinin o çok süslü cümleleriyle Erdoğan’a bağlılığını, sadece kendisinin değil ailesinin de bağlılığını bir kere daha söyledi. Ve bir davadan bahsetti.
Aslında Sadık Albayrak’ı dün “Gomaşinen”de anlattım. İyi tanıdığımı sanıyorum. Birbirimizi iyi tanırız. Sadık Albayrak da biliyor ki artık ortada dava falan yok. O defter çoktan kapandı. Bu başka bir olay. Bu bir iktidarı koruma mücadelesi. Parti de yok; parti yerine bir aile şirketi var. Ve hatta işler o kadar kötü gidiyor ki, aile şirketi içerisinde ailenin fertleri arasında da çok ciddi anlaşmazlıklar oluyor. Dolayısıyla bu bir dava meselesi değil, başka bir mesele. Aile şirketi içerisinde yaşanan bir sorun ve genç damadın bir yerden sonra daha fazla kaldıramayıp bu görevi bırakması — affını istemesi değil bırakması, ama bunu affını istemek olarak tanımladılar.
Bu süreç içerisinde Berat Albayrak’ın enerji bakanlığı zamanında, ama özellikle ekonomi bakanlığı zamanında kendisine çok büyük bir güç atfettiğini biliyoruz. Ve bu tabii ki mesnetsiz değildi. Erdoğan tarafından hazırlanmış bir zemin üzerinden bunu yapıyordu. Birçok şeye yukarıdan bakan, hem Erdoğan’ın desteği ve teşviki, bizzat ona sahip çıkması, ama öte yandan kardeşiyle beraber –ki o Sabah Grubu’nun başında– kardeşiyle beraber iktidar içerisinde oluşturdukları bir mekanizma var. Bir çevre var; birtakım dernekler, şirketler, değişik bakanlıklarda, sözüm ona özerk kuruluşlarda –ki çoğu özerk değil, yerleştirilmiş kişiler– kadrolarla devlet içerisinde çok ciddi bir gücü vardı. Ondan da aldığı bir güçtü bu; tabii bütün bunları yaparken Erdoğan’ın bilgisi dahilinde yapıyordu. Erdoğan’ı az buçuk bildiğini sanan bir gazeteci olarak, onun damadının yaptığı atamaları, yaptığı birtakım müdahaleleri, kurduğu birtakım kurumları kesinlikle bildiğini ve izin verdiğini düşünüyorum. Ama bir yerden sonra bunlar tabii ki Albayrak Kardeşler’in denetimindeki yapılardı.
Şu anki en büyük sorulardan birisi de bu. Bu yapılar ne olacak? Bu kadrolar ne olacak? Bu kadrolar birçok yerde varlar. Özellikle medyada varlar, ama devletin de birçok yerinde varlar. Şimdi bunu daha önceki deneyimlere bakarak, mesela Fethullahçılar’la kurulmuş olan ilişkilere bakarak, mutlak bir tasfiye olur mu? Sanmıyorum. Yani böyle büyük bir temizlik olacağını sanmıyorum. Etkisi azalır, bazı isimler törpülenir, bazı kurumlar işlevsiz hâle gelir. Ama tam anlamıyla bir tasfiye olacağını sanmıyorum. Zaten Sadık Albayrak’ın yaptığı açıklama da bunun belli bir yerde tutulmasını sağlamak için. Ama burada Erdoğan’ın artık damadına önümüzdeki dönemlerde çok fazla bir görev verme ihtimali olduğunu da sanmıyorum. Çünkü Erdoğan’ın beklemediği bir olay olduğu kanısındayım. Bir şekilde Berat Albayrak’la bu işin gitmeyeceğini düşünüyor olabilir. Onu görevden almayı da düşünmüş olabilir. Ama uzun süredir bu yönde kendisine baskılar ve telkinler gelmesine rağmen yapmadığı bir şeyi bizzat Berat Albayrak’ın yapmış olmasının onda ciddi bir rahatsızlık yarattığı kanısındayım.
Sonuçta şu anda kilitlenmiş durumda birçok şey. Naci Ağbal ve Lütfi Elvan ve kurdaki, borsadaki iyi haberle birlikte, balayı gibi bir şey yaşanıyor sanki. Ama bu çok aldatıcı bir şey; çünkü çok ciddi bir kriz var. Kriz çok yapısal bir kriz. Buradan kimler gelirse gelsin –Lütfi Elvan, Naci Ağbal ya da bir başkası ya da dışarıdan finans çevrelerinden transfer edilen isimler– hiç önemli değil. Bu köklü reformları yapısal değişiklikleri yapabilecek kadrolar olamazlar. İsteseler de yapamazlar; çünkü bir yerde iş dönüp dolaşıp tekrar Cumhurbaşkanı Erdoğan’da düğümleniyor. En son grup toplantısında yaptığı konuşmada bu konuda kapıyı açmış izlenimi verdi; ama sonra yine faizle ilgili klasik sözlerini tekrarlayınca yine kafaları karıştırdı. Burada Erdoğan’ın siyasi tercihleri ve siyasî öncelikleriyle ekonominin ve piyasaların öncelikleri arasındaki o sorunlar, o çatışmalar hep karşımıza çıkacak ve buralarda tabii ki bu kadrolar Berat Albayrak’tan daha ürkek hareket edecekler. Yani attıkları adımda onlara bir açık çek verileceğini ve her istediklerini istedikleri gibi yapmakta serbest olacaklarını açıkçası hiç sanmıyorum.
Çünkü Türkiye uzun bir süredir tek bir şekilde yönetiliyor. Ve o yönetim şekli değişmediği müddetçe hiçbir şey değişmeyecek. Erdoğan’ın bu arada, bu vesileyle, bu yaşananlardan sonra başkanlık sisteminden vazgeçmesi, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmesini ciddiye alması gibi seçenekler olabilir mi? Bu da ciddi bir şekilde tartışılmaya başlandı. Bunların da şu aşamada çok gerçekçi olacağını sanmıyorum. Burada sonuçta Erdoğan’ın ne zamandır yapması beklenen bir değişikliği –ki bu değişiklik bir vitrin değişikliğiydi– ona rağmen Berat Albayrak’ın yaptığını düşünüyorum. Yani Erdoğan bunu bir süre daha geciktirecekti, ama Berat Albayrak kendi kişisel nedenleriyle –ki kişisel nedenlerin sağlık konusunda iddiasına katılan kimse olduğunu sanmıyorum, çünkü ortada herhangi bir sağlık rahatsızlığ vs. bilgisi de yok– istifa etti. Dolayısıyla şu aşamada Erdoğan birtakım şeyler erkenden yapmak zorunda kaldı.
Ortada şimdi bir başka soru da var. O da şu: Berat Albayrak’tan hep veliaht olarak bahsediliyordu. Erdoğan’dan sonraki AKP’nin başına geçmesi, işleri devralması sözü ediliyordu. Bunun spekülasyonu yapılıyordu. Bu ne derece doğruydu bilmiyoruz. Ama şu an itibariyle bu seçenek ortadan kalktı. Peki o zaman kim oldu, kim olabilir, kim olacak? Bu soru önümüzdeki dönemlerde bizleri hayli meşgul edeceğe benziyor. Eğer işler iyice sıkışıp, ekonomide şu güzel haberler tekrar kötü haberlere dönüşür ve krizin derinleşmesi aşikâr olursa, günah keçisi rolünü Berat Albayrak’a çok daha fazla yükleyebilirler.
Şu haliyle baktığımızda sınırlı ölçüde gidiyor; yani adı anılmadan birtakım açıklamalar yapılıyor — sanki AKP iktidarı dün devralmış gibi. Hem Naci Ağbal’ın hem Lütfi Elvan’ın, hatta hem de Recep Tayyip Erdoğan’ın ekonomi ile ilgili açıklamaları bir acayip. 18 yıldır ülkeyi yönetiyorlar ve yaptıkları açıklamalar sanki Türkiye’de ekonomiyi yeni devralmışlar ve işleri düzeltmek vaadiyle yola çıkıyorlar gibi. Şu anda öznesi olmayan bir kötü durum var. Bunun sorumlusunun Berat Albayrak olduğu îmâ ediliyor. Ama çok geçmeden adı verilerek onun hedef alınma ihtimalinin de çok yüksek olduğunu düşünüyorum ve onu iyice yıpratabilirler. Ama yine de bunun için iznin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan çıkması gerekir.
Hatırlanacaktır, Ahmet Davutoğlu olayında, Ahmet Davutoğlu bir şekilde gözden çıkarıldı ve ipi çekildi. Kaba bir tâbir olabilir, ama ipi çekildi. Bir Pelikan bildirisi ile ipi çekildi. Ahmet Davutoğlu o Pelikan bildirisinin ardından Cumhurbaşkanı’na baktı, kendisine sahip çıkmasını bekledi — “Olur mu böyle bir şey?” deyip, “Kim bunu yapan?” deyip. Gerekli yerlere talimat verip o kişileri saptatacağını — ki beş dakikalık bir iş. Onları cezalandırıp Davutoğlu’na sahip çıkacaktı. O olmadığı andan itibaren Davutoğlu anladı ki, kendisinin sayfası kapatılmış. Bu bir müddet böyle gitti; ama bir süre sonra baktık ki Erdoğan yanlıları, “Reisçiler” her vesileyle Ahmet Davutoğlu’nu alenen suçlamaya başladılar. Daha önce Erdoğan ve Davutoğlu’nun resimlerini beraber koyan, hep birlikte onlara sahip çıkan kişiler kademeli kademeli Davutoğlu’nu düşman ilan ettiler.
Şu anda biz Berat Albayrak olayında ilk aşamadayız. Şu anda adı verilmeden bir günah keçisi ilan edilmiş durumda — ekonomideki kötü gidişattan sorumlu. Yarın öbür gün bu çok daha fazla şiddetlenebilir. Ve Berat Albayrak Türkiye’deki sorunun birinci derecede sorumlusu olarak gösterilebilir. O noktaya gelir miyiz? Ne kadar süre içerisinde geliriz? Kestiremiyorum. Ama şunu söyleyeyim — bugün birtakım yerlerde gözüme çarptı: Birileri Berat Albayrak’ın cumhurbaşkanlığına hazırlandığını ileri sürmüş; bu asla, Erdoğan kendi yerine veliaht olarak göstermiş olsaydı da olabilecek bir şey değildi. Hele şimdi hiç böyle bir seçenek kesinlikle söz konusu değil. Bence onun artık siyasî anlamda herhangi bir geleceği yok. Bunu daha önce de söylemiştim. Tekrar söylüyorum. Eğer kendi gücüyle bir yelere gelmiş olsaydı, genç yaşta kendini kanıtlayarak bir yerlere gelmiş olsaydı, bu istifayla beraber kendine bir siyasî gelecek çizmeye kalkabilirdi. Bir anlamda Süleyman Soylu’nun yaptığı böyle bir şeydi. Ve Erdoğan onu hükümette tuttu. Ama Berat Albayrak gücünü Erdoğan’dan almıştı. Ve Erdoğan’a bir şekilde meydan okuyarak gitti.
Bence o bir meydan okumadır. Meydan okuyarak gitti ve dolayısıyla o meydan okumayla var olan gücü de kendisiyle beraber gitti. Yakında daha fazla kendisini konuşacağımızı sanmıyorum. Şu anda kilitlenmiş bir haldeyiz. Ve Türkiye’de ekonominin düzelebileceği umudunun ne zamandan sonra yeniden yavaş yavaş şekillendiğini, ama umudu telaffuz edenlerin de aslında çok fazla heyecanlı olmadığını görüyoruz. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarını paylaşmaya yanaşmadığı için, ekonomi konusunda da her konuda iktidarını paylaşmaya yanaşmadığı için, bu sorunlar isimlerin değişmesiyle çözülmez. Tekrar paratoner örneğine dönecek olursak, Berat Albayrak yerine şu anda yeni paratonerler görevlendirilmiş oldu. Ama hâlâ Türkiye’nin üzerinde ekonomik anlamda çok ciddi yıldırımlar şimşekler çakıyor. Türkiye ekonomik anlamda çok ciddi bir kriz yaşıyor. Bu krizleri aşabilmenin yolu kesinlikle ama kesinlikle cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi değil, çoğulcu parlamenter sistem ve Türkiye onun çok çok uzağında.
Bitirmeden önce iki not düşmek istiyorum. Dün “Gomaşinen”de Albayrak’lardan bahsederken, Abdürrahim Albayrak’a da Trabzonlu demişim; Rizeli olduğunu tabii çok kişi söyledi. Düzeltiyorum, evet Rizeli, sonra zaten ben de hatırladım ki Rizeli. Ama sonuçta Trabzon Rize yan yana yerler. Bir diğer husus da dün yaptığım yayın “Özgür ve bağımsız medya: İhtiyaç çok, talep yok” üzerine çok sayıda izleyicimizden çok olumlu tepkiler geldi. Kendilerine çok teşekkür ediyorum gösterdikleri dayanışma duygusu için. Çok sağolsunlar. Bu tür sivil destekler, özellikle psikolojik destek, bizim gibi bağımsız ve özgür gazetecilik yapmak isteyenler için çok önemli bir oksijen. Bunu ihmal etmedikleri için kendilerine teşekkür ediyorum.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
06.07.2025 Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor
05.07.2025 Türkiye yolun sonuna mı geldi?
05.07.2025 Erdoğan ve AK Parti’nin son on yılda kazandıkları ve kaybettikleri
04.07.2025 Çözüm sürecinde çözüme doğru
03.07.2025 Bu görüntüler de bu ülkenin hafızasına kazındı
02.07.2025 Yoksa Suriye İsrail’in arka bahçesi mi oluyor?
01.07.2025 Ruşen Çakır’ın Fatih Altaylı ile ikinci söyleşisi: “Kaygım kendim için yok, ülke için çok”
01.07.2025 Edgar Şar: “Türkiye’de rejim değişikliği girişimi var”
01.07.2025 Mümtaz’er Türköne: “Yaşadığımız kriz, ben gitmem krizi”
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı