Özgür Özel, New York Türkevi hakkındaki rüşvet iddialarını niçin yalanlamış olabilir?

27.09.2024 medyascope.tv

27 Eylül 2024’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. Amerika Birleşik Devletleri’nde, New York’ta savcılık tarafından bir iddianâme hazırlandı. Suçlanan kişi, New York’un Belediye Başkanı Eric Adams. Hakkında yolsuzluk ve rüşvet dâhil beş farklı suçlama var. 57 sayfalık bir iddianâme var ve iddianâmenin neredeyse her sayfasında Türkiye’nin adı geçiyor. İsimleri verilmeyen değişik kişilerden bahsediliyor; ama iddialar arasında, New York’taki Türkevi’nden bahsediliyor ve Adams’ın New York’taki Türkevi’nde yangınla ilgili itfâiye denetimleri konusunda Türkiye’den bir şekilde rüşvet aldığı belirtiliyor. Bu da var. New York’taki Türkevi çok büyük bir binâ. Ben eski hâlini biliyorum; eskiden daha mütevâzı bir yerdi. Daha sonra burası büyütüldü, çok büyük bir proje oldu ve New York’un önde gelen gökdelenleri arasında yer aldı. Burası Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yaptırdığı bir yer. İçinde değişik alanlarda –diplomatik, kültürel, eğitimsel– birçok faaliyet burada yapılıyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da New York’a gittiğinde bütün kabullerini burada yapıyor. Bir iddiaya göre, Erdoğan’ın New York’ta Türkevi’ni bir ziyâretine yetiştirilmesi gerektiği için açılışın hızlandırılması gerekti. Bunun için de yine iddiaya göre, bâzı prosedürlerin hızlı bir şekilde geçilmesi için New York Belediye Başkanlığı’yla ilişki kurulduğu öne sürülüyor. Neyse; bunlar bir iddia. Henüz dâvâ başlamadı; ama başlayacak ve Amerika Birleşik Devletleri’nin gündeminde şimdiden yer aldı. Çünkü ABD’nin en büyük şehirlerinden birisi New York ve oranın Demokrat Partili Belediye Başkanı’nın yargılanmasında Türkiye söz konusu olacak. Buraya kadar tamam. Şimdi, Erdoğan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York’a gitti, temaslarını da Türkevi’nde yaptı. Aynı târihlerde yine New York’ta, başka bir isim, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel de vardı. Özgür Özel Sosyalist Enternasyonal toplantısı için gitmişti ve en son olarak da Türkevi’ni ziyâret etti. Orada, New York Başkonsolosu Muhittin Ahmet Yazal ile görüştü ve çıkışta gazetecilere birtakım şeyler anlattı; bir tür basın toplantısı gibi bir şey yaptı ya da gazetecilerin sorularını cevaplandırdı diyelim. Ve tabiî ki tam da rüşvet iddialarına denk geldiği için, bu konuda da konuştu. Şimdi bakalım; Özgür Özel, Türkevi ve rüşvet konusunda ne demiş? Onu bir dinleyelim, sonra devam edelim:
Özgür Özel’in 26 Eylül 2024 târihinde Türkevi ve rüşvet iddiaları hakkındaki konuşması:
Özgür Özel: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Dışişleri Bakanlığımızın ve buradaki temsilcilerimizin tâyin ettiği hattı tâkip ediyoruz. Teşekkür ederim arkadaşlar.
Muhâbir: Bu binânın da adının geçtiği New York Belediye Başkanı ile ilgili bir soruşturma başlatıldı bugün ve bir iddianâme açıklandı. Türk hükûmetinden uygunsuz şekilde bağış almak ve bu binânın izinlerinin sağlanması için New York itfâiyesine baskıda bulunmakla ilgili. Ona dâir herhangi bir bilginiz, görüşünüz var mı?
Özgür Özel: Erken bir şey söylemek istemem. Sayın büyükelçilerimiz konuyla ilgili neler konuşulduğunu objektif şekilde bize de ifâde ettiler. Ama şu kadarını söylemek isterim: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Amerika Birleşik Devletleri’ne –ki orada o zaman bir gözünü kaybeden NTV muhâbiri Didem Hanım'ı da hatırlayalım, saygıyla analım– o saldırıdan sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne Türkiye çok önemli bir jest yaptı. Ve burada böyle bir binâ yapılırken Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nde rüşvet vermeye ihtiyaç duyacak bir ülke değil. Öyle bir acziyet içinde değil. Böyle bir şeye kalkışmak, niyet etmek falan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil eden kimseye yakışmaz. Ben bunları yakın yere koymam. Ama böylesi bir binânın, hepimizin gurur duyduğu böyle bir binânın kazandırılması sürecinde bir jest gördüysek, fazlasını Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçiliği’ne tahsis edilen o muhteşem alan için yapmışızdır. Bunun parayla pulla ölçülecek bir tarafı yok. Güçlü müttefiklik ilişkileri bunu gerektirirdi zâten.
Muhâbir: Türkiye son zamanlarda Amerika’da yasal süreçlerle anılıyor: Rıza Sarraf Dâvâsı, Halkbank Dâvâsı. Şimdi de böyle bir soruşturma meselesi var. Meselâ Halkbank Dâvâsı ile ilgili herhangi bir bilgi alışverişiniz oldu mu?
Özgür Özel: Biliyorsunuz, hepsini çok yakından tâkip ettik. Hükûmete yönelik bu konuda çok ciddî eleştirilerimiz var, ama onu yapmanın yeri burası değil, o Ankara. Orada söylenecek her söz söylendi, söylenmeye de devam edecek. Teşekkür ederim, sağ olun.
Evet, Özgür Özel diyor ki: “Türkiye böyle bir acziyet içerisinde değil. Biz onlara jest yapmıştık, onlar da bize jest yapmış olmalılar” diyor ve rüşvet iddialarını daha baştan reddediyor. Şimdi burada tabiî birçok husus var. Öncelikli husus şu: Daha henüz dâvâ başlamadı, başlayacak; Eric Adams bundan yargılanacak ve o zaman göreceğiz sonucun ne olacağını. Ana muhâlefet partisi liderinin baştan buna böyle bir tavır alması, “Böyle bir şey olamaz” demesi, tabiî Türkiye’de ilgili çevrelerde birtakım değişik tepkilere yol açtı. Meselâ iktidar yanlıları bundan tabiî ki çok hoşlandı, “Helâl olsun” dediler. Anadolu Ajansı, bildiğim kadarıyla bu konuyu özel olarak abonelerine geçti ve burada, iktidârıyla muhalefetiyle tam bir birlik ve berâberlik gösterisi yaşandı. Zâten Özgür Özel de sonunda, “Biz söyleyeceklerimizi Ankara’da söylüyoruz, bunun yeri burası değil” diyor. Yani dünyaya çıktığımız zaman, “Aramızda bir sorun yok” diyor. Şimdi tabiî muhâlefetin, kendilerini muhâlif olarak gören insanların da kafası karıştı. Sosyal medyada da gördük, biz bunun haberini yaptığımız zaman gelen tepkilerde de gördük: Birçok kişi Özgür Özel’e kızdı; “Niye Erdoğan’ı aklamaya çalışıyor?” dendi. Bir diğer husus da şu: “Bir rüşvet iddiası varsa, bu rüşvet iddiasında suçlanan, bir ülke olarak Türkiye mi, yoksa birtakım isimler mi, Türkiye’yi yönetenler mi?” diye tabiî ki haklı bir soru var. Rüşvet Türkiye’de yok mu? Var, hem de ne kadar çok var. Hele son dönemde iyice ayyûka çıkmış. Kimisi alenen yapılıyor: En son BDDK Başkan Yardımcısı’nın düğünündeki takıları, o videoyu görmüşsünüzdür. Orada onun denetlemekle yükümlü olduğu bankaların ve finans kuruluşlarının yöneticileri takı kuyruğuna giriyor. Bu da bir nevi rüşvet tabiî ki. Buna benzer, Türkiye’de rüşvet çok yaygın, yolsuzluk çok yaygın ve zâten uluslararası endekslerde de Türkiye’nin yeri her geçen sene daha kötüye doğru gidiyor. Türkiye, dünyada en az şeffaf olan ve en çok yolsuzluğun yaşandığı ülkelerden birisi olarak görülüyor zâten. Dolayısıyla, “Rüşvetle bizim işimiz olmaz” demek, çok Türkiye’ye uyan bir söz değil.
Fakat burada Özgür Özel başka bir şey yapmak istiyor tabiî ki. O da şu: Dışarıda, yani dış politikada muhâlif olmamak; burada, iktidârıyla muhâlefetiyle dünyaya karşı birlikte olmak. Bu çok tartışmalı bir husus. Kimileri bunun doğru olduğunu düşünüyor, ben açıkçası düşünmüyorum. Bugün siyâsî iktidârın yıllardan beri yürüttüğü dış politikadaki hemen hemen her hamlesinin ucu iç politikaya dayanıyor. Siz iç politikayı tartışırken ister istemez dış politikayı da konuşmak zorundasınız. Meselâ yapılan U dönüşleri: Körfez ülkeleriyle, Suudî Arabistan’la, Mısır’la, Suriye’yle yapılmak istenen U dönüşü. Siz şimdi bunları eleştirmeyecek misiniz? Bu yanlış politikaların uygulanması sonucu Türkiye’de halkın ödemek zorunda olduğu faturaların hesâbını sormayacak mısınız? Meselâ Mısır Devlet Başkanı Sisi geldi, “Kardeş Sisi” oldu. Yani işte, 180 derece dönmek muhabbeti dışında, Türkiye’de muhâlefetten çok da fazla ses çıkmadı. Yurtdışına gidildiğinde de aynı şekilde hep aynı şekilde durulmaya çalışılıyor. Yani şöyle deniyor: “Bunlar bizim kendi içimizdeki kavgalarımız, kendi içimizdeki meselelerimiz, sizi ilgilendirmez”. Bu doğru bir yaklaşım değil. Kaldı ki Erdoğan bunu böyle yapmıyor. En son bir Amerikan televizyonunda verdiği röportajda, muhâlefeti orada, Amerikan medyasında eleştirdi. Neyle ilgili eleştirdi? Sığınmacılar konusunda. Dedi ki: “Türkiye’de muhâlefet sığınmacıları geri yollamak istiyor” ve “Eğer onların kalmasını düşünüyorsanız, sizi rahatsız etmesini istemiyorsanız, beni desteklemeye devam edin” dedi. Şimdi Erdoğan bunu söyleyebiliyor. Pekâlâ yeri geldiği zaman dünyanın değişik ülkelerinde değişik vesîlelerle muhâlefetten şikâyet edebiliyor. Fakat burada, bir muhâlefet partisi, özellikle ana muhâlefet partisi, iktidârın dış politikasını dünyada eleştirirse yanlış olacağı düşüncesi var sanki.
Olayın bir diğer boyutu da şu: Biliyorsunuz, Özgür Özel CHP’nin son yerel seçim başarısında iktidar partileri tabanından, özellikle AK Parti tabanından kendilerine çok ciddî ölçüde oy geldiğini düşünüyor — ki haklı. Ve bunun artabileceğini de düşünüyor — onda da haklı. Ama bunun yolunun, sanki iktidâra en azından yurtdışında çok da fazla yüklenmemek olduğunu düşünüyor. Bunda haklı mı? Açıkçası, hiç böyle düşünmüyorum. Emin değilim demeyeceğim, haklı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü burada eğer gerçekten Türkiye bir binânın yapılması için ya da başka bir şey için, şu ya da bu şekilde kanunlara aykırı, o ülkenin kanunlarına aykırı –ki her yerin kanunlarında üç aşağı beş yukarı aynı şey var–  bir şeyler yapıyorsa, “Bu Türkiye’ye yakışan bir şey değildir” diyebilmek lâzım. Tabiî ki burada kanıtlanmış bir şey olmadığı için dikkatli konuşmak gerekiyor. En azından böyle bir şeye, “Türkiye böyle bir acziyet içinde değildir. Böyle bir şey olamaz. Olsa olsa bu bir jesttir” demek, çok peşin konuşmaktır. Pekâlâ diyebilirdi ki: “Bu, yargılama sürecinde olan bir şey. Umarım ki böyle değildir” diyebilirdi. Onu bile yapmadı ve çok net bir şekilde pozisyon aldı. Bunu, Ekrem İmamoğlu ile ilgili İstinaf’ta bekleyen dâvâyla ilgili yapılmış bir jest olarak düşünenler de var. Yani, “Biz iktidara, hele böyle sıcak bir konuda çok fazla yüklenmeyelim, onlar da bunu bir şekilde değerlendirsinler” diye. Ama açıkçası, Erdoğan böyle hareket eden bir siyâsetçi değil; al-veri böyle yapan bir siyâsetçi değil. Erdoğan, eğer Ekrem İmamoğlu’nun yasaklı olmasını istiyorsa… –karşısına Ekrem İmamoğlu’nun aday olarak çıkmasını tercih etmediğini biliyoruz; en azından bu aklı yürütebiliriz: Rakibinin cumhurbaşkanlığında Ekrem İmamoğlu olmasını herhalde istemiyordur– bunu gerçekleştirmek için birçok yola başvurabilecek bir siyâsetçi olduğunu da biliyoruz. Ve yine aynı Erdoğan’ın Türkiye’deki bütün yargı sistemini tepeden tırnağa kontrol ettiğini de biliyoruz. Yani böyle bir dâvâda, Erdoğan’a rağmen bir karar çıkma ihtimâli herhalde yok. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: Erdoğan, Ekrem İmamoğlu’nun mahkeme yoluyla yasaklanmasını istiyorsa, onu bu fikrinden caydırabilecek bir jest, muhâlefet tarafından yapılabilecek bir jest bence yok. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Eğer onu istiyorsa, yapacaktır. Siz istediğiniz kadar New York’taki Türkevi ya da başka konularda, her yerde Erdoğan’ın hoşuna gidecek sözler söyleyin, Erdoğan’la pazarlık yapmak çok mümkün değil. Onu özellikle vurgulamak istiyorum. Burada benim en çok dikkatimi çeken husus, Türkiye sınırını geçtikten sonra, özellikle ana muhâlefetin tamâmen sessiz kalması, içeriye yönelik şeyler söylememesi. O zaman dışarıda ne anlatıyorsunuz? Yani meselâ “Türkiye’de iktidâra biz gelirsek daha iyi olur”u nasıl diyorsunuz? İktidârı eleştirmeden, iktidârın dış politikasını eleştirmeden bu nasıl olabilir? Şimdi Türkiye’de hukuk devletinin olmadığını, demokrasinin olmadığını, Osman Kavala, Can Atalay gibi birçoklarının suçsuz yere hapiste yattığını, sırf siyâsî nedenlerle hapiste yattığını yurtdışında söylemeyecekseniz, bu muhâlefetin nasıl bir anlamı var? Bunu söylüyor olmak, bir şeyi şikâyet etmek kesinlikle değildir. Bu, “yurtdışında ülkesinden şikâyet etme” gibi bir suçlama, iktidarların çok sevdiği bir suçlamadır. Eğer siz oyunu böyle kabul ediyorsanız, baştan kaybetmiş sayılırsınız.
Şimdi tekrar New York’taki Türkevi meselesine dönecek olursak, tabiî ki Türkiye’nin böyle bir binâya sâhip olması güzel bir şey. Umarım bu binâ en iyi şekilde değerlendiriliyordur. Ama bu binâyla ilgili birtakım usûlsüzlük, yolsuzluk iddiaları varsa, Amerikan yargısı bunları tartışıyorsa, bize en azından susmak ve bu dâvânın nasıl gelişeceğini izlemek düşer. Yani şimdiden kalkıp… Temennîler olabilir. Kimisi der ki: “İnşallah böyle bir şey çıkmaz”. Kimileri de pekâlâ –diyenler vardır diye tahmin ediyorum–, “Burada suçlu bulunsunlar2 diyen de olabilir. Ama temennîler başka; olayı, yargı sürecini izlemek başka. Türkiye’de yargının tamâmen siyâsetin denetiminde olduğunu biliyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nde tabiî ki birtakım hususlar vardır, ama en azından yargının daha bağımsız olduğunu söyleyebiliriz. Bekleyelim, Özgür Özel de beklesin, CHP’liler de beklesin; bakalım Amerikan yargısı nasıl bir sonuca varacak? Özgür Özel’in birtakım temennîleri olabilir, başkalarının da birtakım temennîleri olabilir; ama sözü yargı söylesin. Sırf iktidâra ve iktidar seçmenine sempatik gözükmek için bu tür çıkışlar yaptığı zaman, ana muhâlefet partisi lideri kendi tabanındaki insanları rahatsız edebileceğini de düşünmeli. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
13.10.2024 “Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!”
06.10.2024 Özgür Özel üzerine bazı gözlemler ve notlar: Pirinç/bulgur paradoksu
02.10.2024 Transatlantik: İsrail İran’a cevap verir mi? Lübnan’da Hizbullah’ın geleceği – Walz-Vance münâzarası
29.09.2024 Bir yok edici melek olarak Erdoğan
27.09.2024 Özgür Özel, New York Türkevi hakkındaki rüşvet iddialarını niçin yalanlamış olabilir?
26.09.2024 Bir mozaik olarak Türkiye (10) - Serkan Baysak ile Türkiye'de Romanlar
25.09.2024 Transatlantik: İsrail Lübnan’da ne planlıyor? S-400 sorunu çözülüyor mu? Erdoğan’ın Kıbrıs çıkışı
23.09.2024 Ruşen Çakır’la Hafta Başı (3): Narin Güran cinayetinde yaşananlar - Esad ve Erdoğan görüşecek mi? - Gelecek ve DEVA birleşiyor mu?
22.09.2024 Erdoğan ile Esad buluşmasını beklerken
20.09.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile “Haftaya Bakış” (232): 4. madde tartışmaları - İsrail-Hizbullah savaşı - CHP içi tartışmalar
13.10.2024 “Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!”
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı