İYİ Parti’nin iyileşmesi mümkün mü?

27.11.2023 medyascope.tv

27 Kasım 2023’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Cenk Narin hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. 15 Kasım’da, yani bundan 12 gün önce, “İYİ Parti nereye gidiyor?” diye bir yayın yaptım ve orada bu partinin nasıl bir kriz içerisinde olduğunu anlatmaya çalıştım. Aradan geçen süre içerisinde, “Nereye gidiyor?” sorusu hafif kaçmaya başladı, çünkü kriz devam etti, İYİ Parti’de bir tür çözülme var. Bu çözülme değişik şekillerde kendini gösteriyor: istifâ edenler, disipline verilenler, karşılıklı suçlamalar — ve bu suçlamaların büyük bir kısmı siyâsî değil. “Şu konuda yanlış yaptık. Bu konuyu yeterince ele almadık” şeklinde eleştirilerden ziyâde, milyon dolarların telaffuz edildiği, birtakım paraların bir yerlerden bir yerlere gittiği iddiaları var ve bunlara bağlı olarak da İYİ Parti, Türkiye’nin gündemine ancak kendi içerisindeki kavgalarla giriyor.

Buradan çıkabilir mi İYİ Parti? Geçen sefer yaptığım yayınlardan sonra Meral Akşener –tabiî benim yaptığım yayınla alâkalı değil; daha çok kamuoyunda İYİ Parti hakkında çıkan olumsuz yayınların ardından– grup toplantısında, “ ‘İYİ Parti’de işler kötü gidiyor’ şeklinde yorumlar yapılıyor. Onlar işte asılsız” demişti. İşler gerçekten kötüye gidiyor ve artık İYİ Parti’nin iyileşme ihtimâlinin kalıp kalmadığını sorgulamak gerekiyor.

Birçok neden var bunun için. Her şeyden önce, tekrar olacak ama, bunları ısrarla tekrarlamak lâzım: İYİ Parti tam anlamıyla bir parti olamadı, bir parti kimliğini inşâ edemedi ve buna bağlı olarak da parti kadroları bir yerden bir yere gider oldular. Geçen hafta, biliyorsunuz Bahadır Erdem ile yayın yaptım. Bahadır Hoca Meral Akşener tarafından dâvet ediliyor; üst düzey görevlere getirilmişti, merkezde bir parti olma iddiasının karşılığı olarak gösterilen isimlerden birisiydi, ama çok fazla sürmedi. Üç yıl içerisinde partiyi terk etmek zorunda kaldı. Benzer şekillerde “merkez” iddiasıyla giren, o umutla giren ve hayal kırıklığına uğrayan, ayrılanlar oldu. Ama sâdece bundan ibâret değil. Bunun dışında da meselâ AKP’ye gidenler oldu. “MHP'ye gidenler olabilir” deniyor. “AKP’ye başka gidenler olabilir” deniyor. Bir çözülmenin emâreleri var.

Bunun birinci nedeni –demin de dediğim gibi– parti olamamak. Aslında esas olarak Erdoğan’ın bir tek adam yönetiminden bahsediyoruz, biliyorsunuz ve “Burada Erdoğan her şeyi kontrol ediyor ve seçilmişlerden ziyâde atanmışlar, danışmanlar etkili oluyor” şeklinde yorumlar yapıyorduk. Benzer bir olayın Cumhuriyet Halk Partisi’nde olduğunu da gördük. Net bir şekilde gördük. Kılıçdaroğlu –en son ifşâ edilen belgede gördüğümüz– Zafer Partisi ile pazarlıkları yanında İmambakır Üküş adında, gazeteci titri taşıyan bir danışmanıyla yaptı. Partinin ne sözcüsünün, ne genel başkan yardımcılarının, hiçbirisinin bundan haberi yoktu meselâ; ama gayet doğal bir şekilde, lider olarak bu hakka sâhip olduğunu düşünüyordu Kemal Kılıçdaroğlu. Bu örneğin İYİ Parti için de geçerli olduğunun çok işâreti var. Yapılan eleştiriler ve suçlamalarda, Meral Akşener’in âile bireylerinin ve yakın çalışma arkadaşlarının –özel kalem müdîresi gibi– parti işlerine bir şekilde dâhil olduğu yolunda farklı farklı yerlerden gelen, ama en son Ümit Dikbayır’ın alenen bir televizyon yayınında dile getirdiği şeyler var.
Sâdece bu değil; Ümit Dikbayır’a da meselâ bir anket şirketi sâhibi, para karşılığı anket yayınlatmak istediği iddiasında bulundu ve başka şirketlerin bunu yaptığını söyledi. Ortada siyâsetin dışında birçok şey var ve buna bağlı olarak da bu partinin bekleneni verememesi var. “Bekleneni verememesi” derken neyi kastediyoruz? Bir kere tabiî ki Millet İttifâkı’nın cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesini kastediyoruz. Meral Akşener, cumhurbaşkanı yardımcısı olacaktı, Zafer Partisi’nden kalan bakanlıklardan bâzılarını İYİ Parti alacaktı. Ama ne oldu? Kılıçdaroğlu seçilemedi; üstüne, İYİ Parti MHP’nin de gerisinde kaldı. Bir puandan az, ama MHP’nin, en önemli rakibinin gerisinde kaldı. Yeşil Sol Parti’yi geçti. Son genel seçimde dördüncü parti oldu; ama bugün îtibârıyla baktığımızda, seçimden bu yana gösterdiği performansla İYİ Parti’nin oy artırmak bir yana, son seçimde aldığı oyu koruma ihtimâlinin çok uzağında olduğu şeklinde yorumlar yapılıyor, kamuoyu araştırmaları yapılıyor, böyle bir husus var. İYİ Parti seçim yenilgisinden bir ders çıkarmak ve buradan bir toparlanma, yeni birtakım kadrolarla, yeni birtakım politikalarla kamuoyunu önünde yeniden bir câzibe merkezi olma şansını kaçırdı. Belki de buna hiç girişmedi. Hatırlayacaksınız, Meral Akşener uzun bir süre sessiz kaldı. Sonra kongre yaptılar, kongre sönüktü. Çok büyük bir heyecan olmadı; ardından Afyonkarahisar’da birtakım şeyler yapıldı, ama bunların hepsinde dile getirilen iki temel husus var: Müstakil siyâset. “Müstakil siyâset” derken, AKP ve CHP’nin dışında, ortada bir yerde durmak, böyle bir arayış varmış gibi. “İktidar-muhâlefet çekişmesinin dışında bir orta yola ihtiyaç ve arayış var ve İYİ Parti bunu karşılamak istiyor” şeklinde bir önermeyle gittiler. Bu ne kadar isâbetli? O bir tartışma konusu ama, diğer bir tartışma konusu da, “müstakil siyâset” dediği şeyin ne olduğunu bize anlatamadılar ya da anlattıklarını düşünüyorlar. Anlamıyor insanlar — ben anlamıyorum şahsen; farklı olan ne? İYİ Parti hangi sorunlara ne çözümler öneriyor? Bunları görmek mümkün olmadı. Bir diğer husus da tabiî ki “müstakil siyâset” önermesine bağlı olarak, yerel seçimlere kendi başlarına girme iddiası. İlk andan îtibâren bunu dile getiriyorlar. Bu çok konuşuldu, daha da konuşulacak. Bu, bir partinin kendi bağımsız duruşunu gösterme anlamında tabiî ki hakkı ve isâbetli bir karar. Ama şu realitelere baktığımız zaman, şu anda İYİ Parti’nin yaşadığı sürece baktığımız zaman, bütün illerde bağımsız, kendi başına müstakil girme kararı, İYİ Parti’deki çözülmeyi pekâlâ hızlandırabilecek bir şey. Onu özellikle vurgulamak lâzım, tekrar tekrar söylemek lâzım. Bu şöyle yanlış anlaşılmasın: “CHP'ye destek versin” gibi bir şey söylemek ne haddime; ama şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Özellikle İstanbul ve Ankara’da CHP’nin İYİ Parti’nin resmî ve açık bir desteğine, ittifâkına bence ihtiyâcı yok.

Birtakım kamuoyu araştırmaları duyuyoruz. Tabiî ki kamuoyu araştırmalarında sütten ağzımız yandığı için üfleyerek yaklaşıyoruz. Ama burada, İstanbul ve Ankara’da, özellikle Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın, İYİ Parti ve hattâ HEDEP –özellikle Ekrem İmamoğlu– seçmenlerinin önemli bir kısmının oylarını alabileceği, bu partiler kendi adaylarını çıkartsa dahi –ki öyle gözüküyor– alabileceği yolunda çok ciddi bulgular var.

Bu noktada bir hususu özellikle vurgulamak istiyorum: İYİ Parti düşerken, gerilerken bir partinin ivme kazandığı söyleniyor. O parti de Yeniden Refah Partisi. Önümüzdeki günlerde daha çok konuşacağız. Yeniden Refah Partisi’nin yükselişi en çok Adalet ve Kalkınma Partisi’ni rahatsız ediyor. Eğer Yeniden Refah Partisi, İstanbul ve Ankara’da büyükşehirlerde aday çıkarırsa ve güçlü adaylar da çıkarırsa, bundan CHP hiçbir şekilde rahatsız olmayacaktır, Erdoğan rahatsız olacaktır ve büyük bir ihtimalle de buralarda bu partinin aday çıkarması istenmeyecektir.

Şu an îtibârıyla baktığımızda, bir zamanlar İYİ Parti’nin oylarının yüzde 15 civârında olduğu söylenirdi, şimdi o kamuoyu araştırmalarına bir şâibe de düşürüldü, ama veri olarak alalım. Gerçekten 2019 seçimlerinden sonra, orada yaşanan yerel seçim başarısından İYİ Parti de tabiî ki istifâde etti, onun moraliyle berâber bir yükselişe geçmesi çok anlaşılır bir şeydi. Ama daha sonra, son seçimde yüzde 9,68 aldı ve şimdi puanlarının birer birer azaldığını düşünüyorum ve İYİ Parti’nin bir sonraki genel seçimlerde HEDEP’i geçme ihtimâli artık olamayacak, öyle gözüküyor; hattâ İYİ Parti önümüzdeki dönemde Yeniden Refah Partisi ile yarışıyor bile olabilir.

Yani birisi düşüyor, birisi çıkıyor. İYİ Parti’den giden oyların Yeniden Refah’a gittiğini söylemek mümkün değil. Ama İYİ Parti’den azaldığı söylenen oyların değişik motivasyonlarla İYİ Parti’ye daha önce oy vermiş olanlar, meselâ merkez parti olduğu için oy vermiş olanlar, herhalde CHP başta olmak üzere başka partilere, milliyetçi vurgusu yüksek olanlar da MHP’ye vs. gidiyordur ya da oy vermeyi düşünmüyordur ya da AKP’ye gidiyordur. Burada İYİ Parti’nin çok ciddî bir şekilde “titreyip kendine dönmesi lâzım” diyeceğim, ama kendine dönmesi aslında çok isâbetli değil. Meral Akşener bunu söylüyor. “Kendine dönme” diyor, ama başladığı yer o kadar muazzam bir yer değildi İYİ Parti’nin. İYİ Parti, MHP’den tasfiye edildikleri için mecbûriyetten başlamış bir partiydi. Dolayısıyla İYİ Parti’nin fabrika ayarlarını o âna koyarsanız, tekrardan neye doğru gideceği belli olmayan bir yeni siyâsî oluşum görürsünüz. Ama 2019 Yerel Seçim başarısının ardına, hattâ bir önceki 2018 seçimlerinde partinin ve Meral Akşener’in cumhurbaşkanı adayı olarak aldığı oylar da temel alınabilir. Oralara dönebilmesi için bayağı bir şeyi yenilemesi gerekiyor: dilini yenilemesi gerekiyor, kadrolarını yenilemesi gerekiyor. Ama bakıyoruz ki, parti içerisinde birazcık dikkat çeken kadrolar teker teker ya partiyi terk ediyorlar ya da sessizliği tercih ediyorlar, öne çıkmamayı tercih ediyorlar. Garip bir durumla karşı karşıya İYİ Parti. Toparlanma, iyileşme şu hâliyle bence mümkün değil.

Belki kötü gidiş durdurulabilir; fakat Ümit Dikbayır’ın açtığı yoldan başkaları da gidebilir. Milletvekili kopuşları devam da edebilir, herhalde en büyük telâş bunlardadır. Bu konuda değişik kulis haberleri yapılıyor. Her şey bir yana, İYİ Parti yerel seçime dediği gibi girerse –ki öyle gireceğe benziyor–, orada aldığı sonuçlar bu partideki çözülmeyi çok daha ciddî bir şekilde artıracaktır. Meral Akşener’in liderliğine meydan okuma iddiasındaki birileri, benim bildiğim kadarıyla ve anladığım kadarıyla yerel seçimleri bekliyor — yerel seçimler olsun, oradan da İYİ Parti bir başarısızlıkla çıksın diye. Başarılı olabilmesinin şu anda bakıldığında pek bir imkânı gözükmüyor. O zaman işin rengi değişebilir, ama o zaman o partiden geriye ne kalacak? Gerçekten kritik bir süreç. Bu yayını yapmadan önce başka bir başlık vardı aklımda. Sonra onu yumuşattım, ama burada bir şekilde söylememe izin verin: Bu bir intihar vakasına benziyor. Bir parti, kendi kendini tüketiyor. Böyle bir olayla karşı karşıyayız. İYİ Parti’ye zarar veren her hamle, bizzat İYİ Partililer tarafından yapıldı. Ayrılanlar, suçlayanlar ya da Meral Akşener’in büyük seçim öncesi masadan kalkması, kalktıktan sonra tekrar oturması vs.. İYİ Parti ne yaptıysa kendisine yaptı ve işler pekâlâ iyi gidebilecekken, şu ya da bu nedenle… “kötü yönetim” deyin, başka şeyler deyin, “iktidar kavgaları” deyin, bu da çok ilginç. Tabiî muhâlefet partilerin içerisindeki iktidar kavgaları da Allah için çok korkunç, çok korkutucu. Meselâ CHP’de yaşananları düşünecek olursak… İYİ Parti, ne olduysa kendisi yaptı. Her ne kadar Akşener olayın faturasını seçim sonuçlarına, CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na kitlemek istiyor olsa da, tabiî ki onların çok büyük kusuru var. Akşener meselâ Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatacağını herhalde Mart öncesinden de görüyordu, o zamâna kadar bekledi vs.. Şimdi bunlar geçmişe yönelik tartışmalar, bunları çok uzatmanın bir âlemi yok; ama şu hâliyle İYİ Parti kendi kendine çok büyük kötülükler yaptı. Bu kötülüklerden tekrar iyiliklere evrilebilmesi ihtimâli şu aşamada pek mümkün gözükmüyor. Bakalım mûcizevî bir çıkış yapabilecekler mi? Yeni kadrolar katabilecekler mi? Yeni söylemlerle seçmeni kendilerine ilgili kılabilecekler mi?

Şu noktada baktığımızda çok zor; ama siyâset bunun için var. “Hiçbir şey belli olmaz” diyelim; fakat şu hâliyle İYİ Parti’de işlerin, Meral Akşener’in sevmediği tâbirle, “Her geçen gün daha kötüye gittiği”ni ve iyileşme işâretinin pek gözükmediğini söyleyerek noktayı koyalım. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
21.07.2024 Yeni kutuplaşma konumuz: Sokak hayvanları
16.07.2024 Transatlantik: Trump zaferi garantiledi mi? J.D. Vance nasıl biri? Erdoğan-Esad görüşmesine doğru
14.07.2024 Din yorgunlarının ülkesi: Türkiye
12.07.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (222): Nagehan Alçı ne yapmak istiyor? Avrupa’da ve Türkiye’de sol, Erdoğan-Esad yakınlaşması olur mu?
10.07.2024 Transatlantik: İngiltere & Fransa seçimleri - İran’da Pezeşkiyan dönemi - NATO’nun 75. yılı
10.07.2024 Mesut Yeğen ile söyleşi: Yerel seçimlerden üç ay sonra CHP’nin tablosu kalıcı mı?
09.07.2024 “Schadenfreude”: Başkalarının acısına sevinmek
07.07.2024 Nagehan Alçı yalnız mıdır, değil midir?
05.07.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: 31 Mart’tan bu yana neler değişti, neler aynı kaldı?
05.07.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (221): Sinan Ateş Dâvâsı’ndan öğrendiklerimiz - Demiral’ın “bozkurt” sevinci - Esad ile normalleşme
21.07.2024 Yeni kutuplaşma konumuz: Sokak hayvanları
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı