Dünden bugüne ve yarına Kürt müziği: Brader ile söyleşi

24.05.2025 medyascope.tv

24 Mayıs 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Bugün bir sanatçı konuğumuz var, Kürt müziğinin önde gelen isimlerinden Brader, daha doğrusu Mehmet Şerif Torun. Merhaba, nasılsınız, duyuyorsunuz değil mi beni?
Brader: Teşekkür ederim. Hemen yani programa girer girmez… Evet, duyuyorum. Programa girer girmez beni deşifre ettin yani, teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Evet, sizinle geçen Erbil Forumu’nda tanıştık. Benim ayıbım, sizi duymamıştım ama sonra Erbil'den dönüşten beri YouTube'dan sürekli sizi dinliyorum. Sizinle beraber Şivan'ı da dinliyorum, Ciwan Haco'yu da dinliyorum, Kamkar’ı da dinliyorum ve açıkçası Kürtlükle hiçbir ilişkim olmamasına rağmen Kürt müziğini çok seviyorum. Bu çok yaygın mıdır, Kürt olmayanın Kürt müziğini sevmesi?
Brader: Vallahi Kürt müziğini dinleyenler seviyor yani, gerek bu coğrafyamızda olsun, Orta Doğu'da olsun, Avrupalılar olsun, seviyorlar. Kulağa hoş geliyor. Zaten müzik evrensel değil midir? Ama ben sizi epeydir tanıyorum ve takip ediyorum.

Ruşen Çakır: Siz Kürt müziğinin en köklü geleneğinden dengbêj… Tam söyleyemiyorum ama dengbêj değil mi?
Brader: Evet, dengbêj.

Ruşen Çakır: Evet, bu gelenekten gelen birisisiniz. Hâlâ bu geleneği sürdürenler de var ama siz bunu aynı zamanda bugün çağdaş motifleri de katarak yapıyorsunuz. Biraz özetleyebilir misiniz? Kürt müziği deyince tarihsel olarak neleri bilmemiz iyi olur, önemli etapları neydi tarihte?
Brader: Evet, ben dengbêj olduğumu iddia etmiyorum, öyle bir sıfatım da gerçekten yoktur ama dengbêjlik şeyinden büyüdüm. Benim babam dengbêjdi ve dengbêjler yanına gelirdi. Ben sürekli onları dinlerdim. Ta ilkokula gidinceye kadar ben hep onun dizinde otururdum, dinlerdim. Dengbêjlik geleneği, biliyorsunuz, divan kurulurdu. O zaman televizyon falan da yoktu, sabahlara kadar sürerdi. Benim abilerim, kardeşlerim gider uyurdu, ben uyumazdım, dinlerdim. Hatta bazen akrabalar, amcalar yani o divandakiler beni dürtüyordular, ‘‘Ya git yat, sen bu saate kadar ne yapıyorsun?’’ Babam diyordu, ‘‘Onu bırakın, o alıyor, bir gün gelir o da satar’’, o manada söylüyordu. O ortamda büyüdüm, dengbêjliği çok seviyorum ve dengbêjliğin Kürt müziğinin mihenk taşı olduğunu da biliyorum. Kürt müziği denince zaten akla ilk gelen dengbêjliktir. Dengbêjlik, bir nevi melodi eşliğinde sözlü anlatımdır. Olan olayları, tarihi olayları, günlük olayları, acı, kötü, ne olursa yani toplumu ilgilendiren, etkileyen olayları sözlü olarak anlatım biçimidir. Tabii buna melodi ve kafiye de eklenince dengbêjlik ortaya çıkıyor ve Kürt müziğinin en eski, en olumlu, en sağlam müzik taşıdır diyorum. İçinde çok şey var, tarih var.

Ruşen Çakır: Şimdi şöyle bir şey var; Kürtler değişik ülkelerde yaşıyorlar, en büyük nüfus Türkiye'de ama bulundukları bölgelerde, Suriye olsun, İran olsun, Irak olsun, tarihte baktığımız zaman genellikle baskı altında olmuş, özellikle de kültürleri, hatta dilleriyle ilgili sorunlar olmuş bir halk, öyle diyelim. Türkiye'de yakın bir zamana kadar Kürt kimliğini, yani Kürtlerin varlığını bile inkâr edebilen şeyler vardı, biliyorsunuz. Kürtçe konuşmak, Kürtçe kültür üretmek... Siz bunları bayağı bir yaşadınız değil mi? Benden birkaç yaş büyüksünüz. Tam en sert zamanlar 70'li, 80'li, 90'lı yılları yaşadınız ve bütün bunları yaşarken de Kürt kültürü ve Kürt müziği içinde oldunuz. Kolay mıydı?
Brader: Eğer şunu düzeltirsek hepsine aslında kısa bir cevap olur: Kürtler değişik ülkelerde yaşamıyorlar; değişik ülkeler Kürdistan coğrafyasını işgal etmişler ve Kürdistan Lozan'da dörde bölünmüş. Bunu bir kere düzeltelim ve bunlar tüm bu anlattıklarına sebep olmuş. Her ülke kendine göre, kendi idaresine göre, kendi mentalitesine göre Kürtleri yönetmeye çalışmış. Mesela İran'da dil üzerinde fazla asimilasyon olmamış, Irak'ta fazla olmamış, Suriye'de de olmamış. Onlar değişik şekillerde, mesela Irak'ta daha fazla soykırım uygulanmış. O şekilde Kürtleri halletmeye, yok etmeye veya entegre etmeye çalışmışlar. Bu söylediğin yasaklar en çok Türkiye'de olmuş. Burada da öyle kavgalar, isyanlar, kırımlar olmasına rağmen ağırlık asimilasyona verilmiş. Nasıl yapacak? Bir ülkeyi, bir milleti, bir halkı yok etmek istiyorsan önce dilinden başlayacaksın, kültüründen başlayacaksın ve öyle başlamışlar. Ama buna karşı bir direnç olmuş. Bu direnişlerin başında dengbêjlik geliyor, medreseler geliyor veya Kürt anaları geliyor. Biz dilden bahsediyoruz ve kültürden. Medreseler sonraları kapatıldı. Kürt anaları da zaman zaman, televizyonlar çıkınca, diziler çıkınca, şu dizi bu dizi filan derken, Kürt anaları Türkçe öğrendiler çat pat ve Kürtçe bilmeyen çocuklar yetiştirmeye başladılar. Yani sistem burada bir nevi başarıya imza attı. Ama dengbêjlik hâlâ yaşıyor. Dengbêjlik Kürt dilini savunmaya çalıştı ve bir yere kadar başardı. Ben, 1976'da Van Sağlık Koleji'nde okurken, hobi olarak çaldığım saz ve söylediğim türküleri, şarkıları bir kasete doldurmuştum. Annem bana bir kasetçalar getirmişti hacdan. Ben de öyle hobi olarak uğraşıyordum. Ve o kaset bir gün bende yakalandı. 76'da, 18 yaşındayken cezaevine düştüm. Bu bir kanıttı. Ve ben de o zaman anladım, dedim ki: "Demek iyi bir şey yapıyorum, bundan sonra sadece Kürt müziği üzerine yoğunlaşacağım." Bazen diyorum ki, ‘‘İyi ki öyle oldu, yoksa bir Brader doğmayacaktı.’’ Tabii bu işin hem acı tarafı hem esprisi. Ve Kürtler, biraz da Afrikalılar da öyleydi, hatırlarsınız siz, Güney Afrikalılar müzikleriyle dünyaya ulaştılar, dünya kamuoyuna ulaştılar; Kürtlerin amacı henüz oraya varmadı ama savunmadadırlar. Yani sanatını, şarkılarını, türkülerini, dengbêjliklerini bir kalkan olarak kullanmak durumundadırlar. Tabii bunun üzerine de yeni şeyler doğuyor, yeni tarzlar doğuruyor. Coğrafya değişiyor, yerleşim, sosyal alan değişiyor. Şehir müziği doğmaya başladı, modern müzik doğmaya başladı. Bazı arkadaşlar bunun öncülüğünü yaptı. Ama ben hep öyle arada kaldım, yani dengbêjlikle yeni müzik arasında, modern müzik, hatta buna protest müzik de diyebiliriz, öyle bir köprü olarak aldım. Hep gençlere söylüyorum: "Eğer Kürt müziği yapacaksanız bu köprüden geçmek zorundasınız, çünkü dengbêjliğe ulaşmadan Kürt müziğinin ayakları havada kalır" diyorum. Bilmem, soruna cevap olabildi mi.

Ruşen Çakır: Şimdi, şöyle bir şey yaşandı; geçen çözüm sürecinde Kürtlere yönelik birtakım adımlar atıldı. Mesela seçmeli ders kondu, üniversitelerde kürsüler açıldı, birtakım iyileşmeler oldu, TRT kanal açtı. Bunlar aslında Türkiye Cumhuriyeti tarihi için önemli şeylerdi. Ama belli bir yerden sonra, bunlar iptal edilmedi ama çok da fazla teşvik edilmedi sanki. Mesela seçmeli dersler konusunda teşvik olmadı, üniversitelerdeki kürsülere çok özen gösterilmedi. Ben dışarıdan baktığımda bunu görüyorum. O bir, nasıl diyeyim, bir silkinme dönemi; sonra bir duraklama dönemi gibi bir şey yaşadık sanki. Yanılıyor muyum?
Brader: Biraz donma var, belki bendendir. Ben buna cevap vereyim, sonra ben şeyi değiştireyim. Ben hep o adımları destekledim, hâlâ da destekliyorum ama yetersiz buldum. Mesela devlet kürsü açıyor ama öğretmen atamıyor veya öğretmen atıyor, öğrenci sayısını az buluyor veya teşvik etmiyor, kaynak sağlamıyor. Bir devlet, eğer bu devlet Türkiye'deki bütün insanların devleti ise, Türkçe dili için ne yapıyorsa, İngilizce dili için ne yapıyorsa, Kürtçe dili için de o teşvikleri yapması lazım, o yardımları, kaynakları yapması lazım, o yolları açması lazım. Bir yanda mesela ailelere gidiyorlar öğretmenler, çünkü ben bunu desteklediğim için onlarla iç içeydim, sorunları biliyorum; yani aileler de korkuyor, ‘‘Acaba ben çocuğumu Kürtçe dersine göndersem bir mahalle baskısı veya bir soruşturma filan alır mıyım?’’ diye. Önce bunların önü açılmalıdır ki bunlar da bir nebze amacına ulaşsın. Buna rağmen bunlar tabii iyi adımlar ama çözüm değil. Çözüm böyle değildir. Kadim bir halkın zengin bir dili öyle seçmeli derslerle geçiştirilemez, çünkü öyle hallolmuyor.

Ruşen Çakır: Şeyi soracaktım, şimdi Irak'ta belli bir tarihte Kürdistan Bölgesel Yönetimi diye bir yapı oluştu ve orada Barzani ve Talabani'nin partilerinin, zaman zaman aralarında sorun yaşansa da, ortak yönettiği bir şey oluştu ve o bir anlamda Kürtler için ama esas olarak da Kürt kültürü için sanki bir cazibe merkezi oldu gibi, yanılıyor muyum?
Brader: Yok, yanılmıyorsun. Baştan beri, büyük Barzani döneminde onun mücadelesi, Kürtler için yaptığı mücadele zaten Kürdistan'ın her tarafına, dünyanın her tarafına, bütün Kürtlere ışık veriyordu. Bugün bu hayata geçti, yönetim olarak hayata geçmiştir. Orada üniversiteler var, okullar birinci sınıftan üniversiteye kadar Kürtçe ve Kürtçenin yanında bütün azınlıkların dilleriyle, yani beş dilde eğitim veriliyor. Hem Kürtlere hem oradaki halka, azınlıklara, bir cazibe merkezidir ve diğer parçalardaki Kürtler onlardan çok şey öğrenebilir, öğrenmelidir diyorum. Buna rağmen Irak'ta hiçbir şey olmuyor. Ne Irak bölünüyor, ne parçalanıyor; eskiye nazaran daha güzel, daha iyidir, barış içindedir.

Ruşen Çakır: Bir de şöyle bir şey var tabii, mesela biz sizinle Erbil'de karşılaştık, yıllar önce Şivan Perwer’le yine Erbil'de karşılaşıp bir sohbet etmiştim. Geçenlerde yine aradım, sohbet ettim. Sürgün, değil mi? Kürt sanatçıların bir sürgün hali var. Ciwan Haco da Türkiyeli, o da yurt dışında yaşıyor.
Brader: Evet, evet, ben de 37 yıldır Hollanda'dayım. Ben de Hollanda'dayım.

Ruşen Çakır: Bunlar hakikaten mecburi sürgünler mi, yoksa yasal nedenlerden kaynaklanmayan, daha kültürel nedenlerle yaşanan sürgünler mi?
Brader: Şimdi Ruşen Bey, eğer bir yerde müziğini yapamıyorsan, dilini konuşamıyorsan bu bir yerde sıkıntıdır. Ya o durumu kabul edeceksin, asimilasyonu veya benliğinden çıkmayı, kendin kendini inkâr etmeyi kabul edeceksin, ya şiddete başvuracaksın, ya sürgüne gideceksin. Şiddet de çare olmadığına göre en iyisi sürgündür. Yani, bir düğünde şarkı yapacağım veya bir konser vereceğim, tutuklanacağıma dışarı çıkarım daha iyidir. Mantık odur. Yani sanatçılar için söylüyorum ama ceza alıp kaçan sanatçılar da var mesela.

Ruşen Çakır: Peki bu Avrupa'da, özellikle orada yaşayan Kürtler, sizlere, Kürt sanatçılara gerçekten sahip çıkıyor mu? Mesela konserleriniz ilgi görüyor mu? Eskiden plaktı, daha sonra kaset ve şimdi zaten indirmeler oluyor sosyal medya üzerinden. O anlamda siz sadece mesleğinizi yaparak geçinebiliyor musunuz?
Brader: Çok zordur, yani sadece müzik yaparak geçinmek ayrı bir sanattır. Kürtler, evet sanatçılarını çok severler, öldükten sonra daha da çok severler ama yaşamdayken bir siyasi baskı vardır üstünde Kürtlerin. Bütün sanatçılar ve bütün siyasi partiler için söylüyorum. Bir siyasi parti ne kadar güçlüyse onun etkisi tabii daha fazla olacaktır. Müzik benim için siyaset üstüdür. Herkes bizi dinliyor. Bütün insanlar bizi dinliyor. Kimin kulağına hoş geliyorsa bizi dinliyor. Bizim çünkü ayrım yapma şansımız yoktur. Müzik canlı bir şeydir, sestir. Onun için hiçbir siyasi ideolojinin veya partinin güdümünde olmamalıdır diye bu şeyi savunuyorum. Ama öyle düşünürseniz işiniz daha da zorlaşıyor.

Ruşen Çakır: Peki, şunu sormak istiyorum. Biz şimdi sizinle Erbil'de forumda karşılaştığımızda, Türkiye'de bir süreçten bahsediliyordu. Hatta orada da ana konulardan birisi buydu.
Brader: Evet evet.

Ruşen Çakır: Ve ben Türkiye'ye döndükten sonra çok hızlı gelişmeler yaşandı. Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat açıklaması, daha sonra örgütün feshi ve silah bırakma kararını vermesi gibi. Ve çok şey değişecek deniyor. Siz siyasetle de çok yakından ilgili birisisiniz, biliyorum. Gerçekten tarihi bir andan mı geçiyoruz, yoksa ‘‘Daha önce de buna benzer şeyler olmuştu, yine çok heyecanlanmayalım’’ mı diyorsunuz? Ve tabii ki burada hedeflenen süreçler eğer başarılı olursa, bunun Türkiye başta olmak üzere ama tüm bölgedeki Kürtlere ve Kürt kültürüne nasıl bir etkisi olur?
Brader: Bunun iki tarafı var. Bir, Türkiye Devleti gözüyle olaya bakmak lazım. Bir de Kürt halkının gözüyle bakmak lazım. Kürt halkı yani olumlu görüyor. Ben de olumlu görüyorum. 50 yıldır bir şiddet var. İnsanlarımız öldü, sakat kaldı, gazi oldu, şehit oldu. Yani analarımızın ciğerleri yandı. Faili meçhuller, ne bileyim köy yıkmalar, yakmalar... Her iki taraf da acı çekti ve bir yere varamadı her iki taraf da. Ne Kürtler bir yere vardı ne devlet. Bu kısır döngüde patinaj yapacağımıza bir anlaşmak lazımdır. Yani bir karar almak lazımdır. Şiddete son vermek lazımdır. Ve PKK'nin de kendisini feshetmesi, o da onun kendi kararıdır. Olumlu görüyorum. En azından bir yeni süreç başlayacak ve bu yeni süreç en azından şiddetsiz bir ortamda devam edecek. Bu herkesin yararınadır. Ama devlet nasıl adım atar, ne kadar olumlu adım atar, Kürtler için neler verir, neler alır, onu süreç belirleyecektir. O konuda herkesin temkinli olması lazımdır. Ve hakkımızdır yani, çünkü daha önceki süreçler bize bunu dayatıyor. Biz istiyoruz ki inşallah olumlu şeyler olur. Yazıktır gerçekten. Hele biz sanatçılar için... Biz duygusal insanlarız, biz her acıyı paylaşırız. Kesinlikle şiddet olmamalıdır, baştan da olmamalıydı. Yani madem ‘‘iki kardeş halk’’ diyorsun, kardeşçe sorunlarını çözmelidir. Şartlar aynı değildir. Kürtler eski Kürtler değil, Türkiye Devleti de eski Türk Devleti değil. Konjonktür de, dünya konjonktürü de zaten buna müsaade etmiyor artık. Temennimiz olumlu şeylerin olmasıdır, ben bunu söyleyebilirim.

Ruşen Çakır: Peki bunun sizlere ve genel olarak Kürt kültürüne nasıl etkisi olacak? Bir patlama mı bekliyorsunuz başarılı olması halinde, yoksa zaten kendi halinde giden bir süreç var, o böyle devam mı eder? Yani bir doping etkisi yaratır mı?
Brader: Ben patlama beklemiyorum, çünkü Kürtler sadece Türkiye'den ibaret değildir ve zaten bütün yasaklamalara rağmen kendi kültürünü sürdürüyordu, kültürümüzü de sürdürüyorduk. Ve hatta 70'lerde, 80 öncesi sanatçılar partilerden daha fazla katkı sundu Kürt halkının uyanışına, bunu da bir yere yazmak lazım. Hemen yanı başımızda Güney Kürdistan dediğimiz, Kuzey Kürdistan denilen yerde zaten her şey serbesttir; hem kendisi için serbest hem orada yaşayan azınlıklar için her şey serbest. Yıllardır, 80'lerden beri büyük bir kitle olarak Kürtler Avrupa’da zaten özgür bir ortamda yaşıyorlar. Patlama olacaksa zaten orada olurdu. Yani pek fazla bir şey olmayacak. Tek önemli olan şey kan duracaktır, şiddet duracaktır, bu hepsinden de önemlidir.

Ruşen Çakır: Peki, bitirmeden şunu sorayım, siz uzun bir süre Türkiye’ye gelmediniz ya da gelemediniz, değil mi? Hollanda’ya yerleştiniz, Avrupa’da dolaştınız.
Brader: Ben 18 yıl gelemedim, sonra 2005’ten bu yana gidip geliyorum. Bazen gözaltılar olmasına rağmen yine gelip gidiyorum.

Ruşen Çakır: Niye gözaltına alıyorlar?
Brader: Vallahi, ben bir defa mesela Diyarbakır Festivali’nde bandrollü olduğu halde, İstanbul’da çıkmış olduğu halde, Diyarbakır’da o şarkıları söyledim. Bana dediler, “Sen yasak şarkılarını okumuşsun.” Ben de Emniyet Müdürü’ne dedim, “Kardeşim, madem yasaktır, bana söyleseydiniz ben söylemezdim. İstanbul'da okuyorum, niye burada okuyamıyorum?” O zaman Avrupa yasaları gündemdeydi. Dedim, “Avrupa yasaları İstanbul'da geçerli de Diyarbakır'da geçersiz mi?” Mesela, ‘‘Sen demişsin ki, ‘Kürtler evde Türkçe konuşmayın.’’’ Ben dedim, ‘‘Yok, Türkçe konuşmayın demiyorum. Ben diyorum ki, ‘çocuklarınızla ana dilleriyle konuşun.’ Eğer Kürtsen Kürtçe konuş. Kendi ana dilini öğrenen, perfect öğrenen çocuk Türkçeyi de iyi öğrenir, İngilizceyi de iyi öğrenir. O ananın o kırık Türkçesiyle çocuğu hem asimile ediyorsun hem işe yaramaz bir şekle koyuyorsun.’’ Ben bunu söylemişim. Öyle bazen oluyor yani, bizim için de bir beyin jimnastiği oluyor. İnşallah artık olmaz.

Ruşen Çakır: Bu internet sorunları nedeniyle biraz kesik kesik oldu yayınımız. Umuyorum bir İstanbul'a yolunuz düşer. İstanbul'da stüdyoda bayağı daha geniş bir söyleşi yaparız. Hatta belki bağlama da getirirsiniz. Bağlama çalıyorsunuz değil mi?
Brader: Vallahi bağlama hazır.

Ruşen Çakır: İyi o zaman, şu anda da yapabiliyorsanız bir şey çalın, onu dinleyelim ve veda edelim.
Brader: Olur. Yalnız okuyacağım dengbêjliktir. Abdale Zeynikê kendi üzerine yapmıştır. Biz, Abdale Zeynikê’yi dengbêjlerin babası olarak, ondan öte dengbêj tanımadığımız için, bilmediğimiz için Abdale Zeynikê’yi başlangıç gibi görüyoruz. Onun kendi üzerine yaptığı bir dengbêj şarkısını okuyayım. Uzun olabilir.

Ruşen Çakır: Olsun, dinliyoruz.
Brader: İstediğiniz zaman, istediğiniz şekilde kullanırsınız.

Ruşen Çakır: Bitirene kadar gidiyoruz.
Brader: Ses geliyor mu sazın?

Ruşen Çakır: Geliyor geliyor.
Brader: Uzundur, ben bir kuplesini okudum.

Ruşen Çakır: Çok güzel. Evet, çok sağ olun. İstanbul’da yaptığımızda birden fazla söyleteceğim ama inşallah.
Brader: Kesinlikle, kesinlikle. Zaten sanatçılar fazla konuşmamalıdır, söylemelidir.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Brader.
Brader: Ben kendi adıma çok çok memnun oldum. Ben de teşekkür ederim. Umarım iyi bir program olmuştur.

Ruşen Çakır: Oldu, oldu. Çok sağ olun, çok sağ olun, eksik olmayın, çok teşekkürler. Evet, Kürt müziğinin önde gelen isimlerinden Mehmet Şerif Torun’la konuştuk, Brader’le konuştuk, kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.
Brader: Ben teşekkür ederim.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
01.06.2025 CHP siyasi iktidarın kızıştırmak istediği iç krizini tabanına başvurarak aşabilir
30.05.2025 Mehmet Baransu’yu hatırlıyor musunuz?
29.05.2025 Günümüz Türkiyesi’nde İslamcılık ve Kürtler
29.05.2025 DEM Parti’yi Cumhur İttifakı’na yamamaya çalışmanın anlamsızlığı
28.05.2025 AK Partililer niçin 19 Mart operasyonuna sahip çıkmıyor?
27.05.2025 Meral Danış Beştaş ile söyleşi: Çözüm süreciyle birlikte demokrasi de gelecek mi?
27.05.2025 Bana arkadaşını söyle…
26.05.2025 Erdoğan’ı Kılıçdaroğlu mu kurtaracak?
26.05.2025 Sahi nedir bu Kürt sorunu?
25.05.2025 Fethullahçılarla barışma mümkün mü?
01.06.2025 CHP siyasi iktidarın kızıştırmak istediği iç krizini tabanına başvurarak aşabilir
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı